Fikir Günlüğü
Gelişen ve ilerleyen Batı karşısında geri kalan ve askeri yenilgiler alan Osmanlı yenilik arayışlarına girince hemen darbelerin asıl sebebi olan gerici hareketler de başladı. Eski görkemli günlerin yeniden canlandırılması için ıslahat hareketlerinin başlamasıyla, hemen hepsi din ve şeriat temalı, din elden gidiyor sloganlı karşı hareketler eşzamanlı gelişir.
Yenilik ve ilerlemeye açık zihniyet ancak Cumhuriyet döneminin toplumumuza kazandırdığı bir melekedir.
Damat Nevşehirli Sadrazam İbrahim Paşa zamanında, 1720'de, Avrupa’daki gelişmeleri yerinde incelemek maksadıyla, Paris ve Viyana’ya geçici elçiler gönderildi. Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet ve yanında götürdüğü oğlu Sait Efendi Avrupa’daki gelişmeleri öğrenmeye çabalamıştır. Paris dönüşünde Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın desteğini alan Sait Efendi ve arkadaşı İbrahim Müteferrika, matbaanın Avrupa’da kullanılmaya başlanmasından 277 yıl sonra, 5 Temmuz 1727’de İstanbul’da bir matbaa kurmuşlardır. Matbaada basılan ilk kitap “Kitab-ı Lügat-ı Van Kulu” ydu. İşin en ilginç tarafı matbaanın zaten Osmanlı İmparatorluğunda uzun yıllardır kullanılmakta oluşudur. 1493 yılında Yahudiler, 1567’de Ermeniler ve 1627’de de Rumlar İstanbul’da matbaalarını kurarak kendi dillerinde kitaplar yayınlıyorlardı.
Türk ve Müslümanların matbaadan haberi olsa bile istifadesi yoktu. Lale devri olarak adlandırılan ıslahat ve yenilik döneminde matbaanın ardından İzmit'de kağıt fabrikası da kuruldu. Tabii ki matbaa gericilerin kalkışmasına neden oldu.
Efendim elle yazı yazanlar işsiz kalınca ayaklanmışlar, diye gericileri aklayamazsınız. Kitap, yazı, tahsil, fen gericilerin her zaman karşı olduğu şeylerdir.
Bunlar geçmişte kaldı, demeyiniz. Günümüzde de aynı. Altı yaşında kız çocuğunun evlendirilmesine fetva veren, bu sapıklığı yapanları aklamaya çalışanlar yok mu? Çağdaş ve aydın insanlar bunlara destek verir mi? Çocuğu tacize uğrayan annenin, gene olsa gene tarikata veririm demesi mümkün olur mu? Gericilik cehalletten beslenir.
Lale devrinde ünlü şair Nedim’in başkanlığında bir tercüme heyeti oluşturularak Batı ve Doğu dillerinden çeviriler yaptırıldı. İstanbul’da beş kütüphane kuruldu. Yine bu dönemde İstanbul’un imar faaliyetlerine de büyük önem verildi. Ordunun ve tersanenin düzeltilmesine çalışıldı. İstanbul’da sıkça görülen yangınlarla mücadele etmek için de Tulumbacılık Örgütü (İtfaiye Teşkilatı) kuruldu. Bu yenilik dönemi 1730 tarihinde Patrona Halil Ayaklanması ile sona erdi.
III. Selim Dönemi, Lale Devri’nin devamıdır. Patrona Halil'in gerici ve şeriat isterük sloganlı ayaklanması başarılı olsa da, yenileşmenin önüne geçemedi. Devran dönüyor, gelişme önüne çıkanı sürükleyerek yolunda ilerliyordu. III. Selim’in ıslahat çabaları sadece askerî ıslahatların genişlemesi açısından değil, aynı zamanda daha geniş çaplı girişimlerin başlangıcı olması bakımından da önemlidir. Bu dönemde Osmanlı Devleti Batı’nın gücünü görmeye başlamış, batılı devletlere karşı yukarıdan bakan kendinden emin Osmanlı yerine, Batı’yı dikkate alan, hatta Batı’yı merkeze koyan bir siyaset güdülmeye başlanmıştır.
Osmanlı Devleti’ne yönelik politikalarının daha yakından izlenebilmesi için Avrupa’nın önemli başkentlerinde (Paris, Londra, Berlin, Viyana) daimi elçiliklerin açılmasıdır. Bu sayede III. Selim ile birlikte Batı’ya bir pencere açılmış oldu. İlk olarak Yusuf Agâh Efendi, daimi elçi olarak Londra’ya gönderilmiştir.
Islahat aleyhtarları, Kabakçı Mustafa’nın liderliğinde ayaklandılar. Alemdar Mustafa Paşa, İstanbul’a gelerek asileri cezalandırdı. Asıl amacı III. Selim’i yeniden tahta geçirmek olan Alemdar Mustafa Paşa, saraya gittiğinde III. Selim’in cesediyle karşılaştı. Bir kez daha gerici darbe olmuş ve yenilik ve ilerleme karşıtları can alıp gelişme-ilerleme selinin önüne barikat kurmaya çalışmıştı.
Padişahın ve yeniliklerden yana olan devlet adamlarının emek ve çabalarıyla yürütülen yenileşme hareketleri neticesiz kalmış, tüm girişimler başarısızlığa uğramıştır; ama III. Selim yenilik hareketlerinin (Nizam-ı Cedit) II. Mahmut Dönemi’nde de devam etmiş olması bu dönemin Türk yenileşme tarihinin önemli bir merhalesi olması açısından dikkat çekicidir.
Gerici tüm darbeler görünüşte başarılı olsa da aklı selim her zaman amil olur.
II. Mahmut Osmanlı'nın ilk ciddi yenileşme hareketlerini yapan padişahtır. Kendinden öncekilerin yapamadıklarını yapan güçlü, akıllı ve ilerici bir insandır. Tabii ki aydındır. Alemdar Mustafa Paşa'nın, yeniçeri isyanıyla padişah yapılan IV. Mustafa'yı tahttan indirmesi neticesi padişah olmuştur.
Görüldüğü gibi yenilmez-dokunulmaz denen Osmanlı Padişahları öldürülüyor ve tahttan indirilebiliyorlar. Günümüzde hâlâ bunları savunanlara ve de mutlakiyet rejimini, meclis sözünü vermesine karşın, saray darbesiyle yıkan istibdat rejimiyle Türkiye yüzölçümüne yakın toprak kaybeden, İttihat Terakki'nin getirip yine İttihat Terakki'nin tahttan indirerek sürgüne gönderdiği padişaha özlem duyanlara da.
II. Mahmut da III. Selim gibi yeniçerilere alternatif olmak üzere Sekban-ı Cedit adıyla modern bir ordu kurdu. Ancak bu deneme de aynı istenmeye sonucu verdi. Yeniçeriler ayaklandı, Alemdar Mustafa Paşa öldürüldü.
Ulemanın ve Yeniçeri Ocağı’nın baskıları sebebiyle II. Mahmut askerî reform projelerine tekrar dönebilmek için uzun süre bekledi.
Ulema güya bilim adamları! Bilimle alakası olmayan gericiler güruhu. Ne kadar da günümüze yakın! Bilimle alakası olmayan profesörlerin çağını yaşıyoruz. Zorla rektör atamalar, yayını, bilimsel çalışması olmayanlara yüksek payeler verilmesi, ilahiyatçı bir televizyon şovmeninin profesör yapılıp hatta tıp fakültesine dekan atanması gibi…
Tarih tekerrürdür derler. Ünlü şairin dediği gibi, eğer ders alınsaydı tekerrür eder miydi?
Osmanlı, medeniyete ayak uydurma ve kendini dönüştürme çabasında ulema adı verilen yobazları geri plana itip, kalemiyye denen daha aydın sınıfı ön plana çıkaracaktır. Tabii ki gene darbeler, isyanlar ve karşı darbeler pahasına. Bizim, Cumhuriyete kadar hiçbir gelişim çabamız sancısız olamadı. Özetle bir kısır sarmalın içinde dönüp duruyoruz. Doktorlar gitmeye devam ediyor. Şehir Hastaneleri bina olarak çok modern ama randevu alıp muayene olunamıyor. Maliyetlerini üç-dört yılda çıkarıyorlar ama 20-25 yıl sömürmeye, yani ödenek almaya devam edecekler. Düzgün çalışan bir Cumhuriyet parlamentosu emperyalizminin bu sömürüsüne müsaade eder miydi? Büyük maliyetlerle ülkemizde yetişen doktorlarımız, Almanya vb devletlerin doktor açığını bedavadan kapatmak için yurt dışına koşturur muydu? Bir hekimin yetişip işe başlamasına kadar maliyeti 500 - 600 bin dolar. Ya iş tecrübesi, yılların deneyimi? Parayla ölçülemez!
1826’da Yeniçeriler kendilerine karşı gördükleri II. Mahmut’a karşı yeni bir isyan başlattı.
Fakat İstanbul halkı Yeniçerilerin bu isyanına karşı cephe aldı. Ordunun bir bölümünün de desteği ile II. Mahmut bu isyanı çok kanlı bir şekilde bastırarak Yeniçeri Ocağı’nı tamamen ortadan kaldırdı. Bu hadise o kadar önemli ve hayırlı sayılmıştır ki Vak’a-i Hayriyye (15 Haziran 1826) adıyla tarihe geçmiştir. Yeniçeriler, bütün yeniliklere karşı devletin elini kolunu bağlayan, savaşlarda mağlubiyetlere sebep olan, içeride zorbalıklar yapan bir kuvvet durumuna gelmişti. Kaldırılan Yeniçeri Ocağı’nın yerine, Batılı anlamda eğitim ve teşkilat yapısına bağlı Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye adıyla yeni ve modern bir ordu kuruldu.
Darbe, isyan ve karşı darbelerle geçen Osmanlı'yı anlamadan, onun devamı ve evrilip çağdaşlaşmış şekli olan ülkemizi ve darbelerini anlamak mümkün olmayacağından, bu tarihi anekdotları hatırlatmak gereğini duyuyoruz. Sırada Tanzimat ve meşrutiyet var. Tabii ki İstiklal Mücadelemiz sırasındaki darbe- karşı darbeler. Sonraki yazılarımızda buluşmak üzere.
(Devam EDECEK)