Türkiye'de Darbeler - 8
Fikir Günlüğü
Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ordu içinde ve sivil kesimde de aydınlar arasında büyük destek bulmuştu. Anayasalı rejim isteyen bu ilerici aydınlar ve ordu içindeki ilerici subaylar hemen hemen imparatorluğun elde kalmış her bölgesinde İttihat ve Terakki Cemiyeti çatısı altında örgütleniyordu. Osmanlıcılık ve İslamcılık ideolojilerinin devletin gerilemesini ve toprak kaybını önleyemediği ortaya çıkınca Türkçülük fikri ağır basmaya başlamıştı.
Büyük Türk Milliyetçisi Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki Cemiyetinin Selanik Şubesinin Merkez Yönetim Kurulu üyesiydi. 1886’da Mektebi Rüştiye-i Askeriyye’ye (Askeri Ortaokul) girdi, özgürlük düşüncesini ilk defa bu okuldaki hocası Kolağası (Önyüzbaşı) İsmail Hakkı Bey aşıladı. Askeri rüştiyenin son sınıfında iken babasını kaybetti. 1890’da amcası Müderris Hacı Hasip Bey’den geleneksel İslâm ilimleri ile ilgili ders almaya başladı. Öğrenimine İstanbul’da devam etmek istediyse de bu imkânı bulamayınca 1891’de Diyarbakır’da İdadi Mülkiye’nin (Sivil Lise) ikinci sınıfına kaydoldu. Son sınıfta öğrenci iken beraberindekiler ile okul çıkışlarında mutat olan “Padişahım Çok Yaşa” yerine “Milletim Çok Yaşa” diye bağırmaları soruşturmaya uğradı.
Gençlik şubesinin de başında olup Selanik'te kültürel faaliyetler de yaptı.
Diyarbakırlı Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki'de vücut bulan Türkçülük hareketinin ideolojik yapısını besleyen önemli bir kaynak olduğu için o dönemin fikriyatını da yansıtan şu sözlerine yer vermek faydalı olacaktır: ''... Ben gençliğimde tahsil için ilk defa İstanbul'a gittiğim zaman, bu ilmî tahkikata başlamak mecburiyetinde kaldım. Çünkü orada eskiden kalmış fena bir itiyada (alışkanlığa) tebean (göre), bütün Karadeniz ahalisine Laz, bütün Suriyeliler ve Iraklılara Arap, bütün Rumeli halkına Arnavut dedikleri gibi, bizim gibi vilâyât-ı şarkîye (doğu illeri) ahalisinden bulunanlara da Kürt milliyetini izafe ettiklerini (yakıştırdıklarını) gördüm. O zamana kadar kendimi hissen Türk sanıyordum. Fakat bu zannım ilmî bir tahkikata (araştırmaya) müstenit (dayalı) değildi. Hakikati bulabilmek için bir taraftan Türklüğü, diğer cihetten Kürtlüğü tetkike başladım. Evvelemirde (öncelikle) lisandan başladım. Diyarbakır şehrinde, ana lisan Türkçe olmakla beraber, her fert biraz Kürtçe de bilir. Lisandaki bu ikilik iki suretten biriyle izah edilebilirdi (açıklanabilirdi): Ya Diyarbakır'ın Türkçesi bir Kürt Türkçesiydi, yahut Diyarbakır'ın Kürtçesi bir Türk Kürtçesiydi. Lisanî tetkiklerim gösterdi ki Diyarbakır'ın Türkçesi Bağdat'tan ta Adana'ya, Bakü'ye, Tebriz'e kadar imtidat eden (uzanan) tabiî bir lisandan yani Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türklerine mahsus olan Azerî (Azerbaycan) lehçesinden ibarettir. Bu lisanda hiçbir sun'îlik (yapaylık) yoktur. Binaenaleyh, Kürtlerin tahrif ettiği (bozduğu) bir Türkçe değildir. (Diyarbakır lisanının Azerî Türkçesi olması, şehirlerin Osmanlı hükümetinin tesiriyle Türkçe konuştuğu iddiasını da esasından çürütür. Çünkü öyle olsaydı, bu şehirlerde konuşulan lisanın Osmanlı lehçesi olması lazım gelirdi.)
"Diyarbakırlıların mahdut (sınırlı) kelimelerden mürekkep olarak söyledikleri Kürtçeye gelince, bu lisanın köylerde konuşulan fasih (düzgün) Kürtçeden farklı olduğunu gördüm. Kürtçe, Farisî'nin akrabası olduğu halde, nahv (dilbilgisi) itibarıyla hiç ona benzemez. Çünkü Farisîde bulunmadığı halde, Kürtçede hem tezkir ve te'nis (erillik ve dişillik), hem de Arapça ve Latincede olduğu gibi ''i'rab'' vardır. Demek ki Kürtçe, Türk lisanına nispetle daha mürekkep, daha karışıktır. Türkler kendi lisanlarında tezkir, te'nis, i'rab gibi ahvale (durumlara) müsadif olduklarından (rastlamadıklarından), Kürtçenin bu gibi hususiyetlerine nüfuz edememeleri iktiza ederdi (gerekirdi). Filhakika, vakıalar bu suretle cereyan etmiş, Diyarbakırlılar Kürtçenin tezkir, te'nis, i'rab kaidelerini tamamıyla hazfedip (kaldırıp), Kürt nahvini (dilbilgisini) Türk sarfına (dilbilgisine) uydurarak sun'î (yapay) bir Kürtçe icat etmişlerdir. Bu Kürtçeye ''Türk Kürtçesi'' namını vermek gayet doğru olur. Lisaniyat (dilbilimi) noktainazarından (açısından) gayet mühim olan bu vakıa, Diyarbakırlıların Türk olduğuna en büyük delildir. Bundan başka Diyarbakırlılar bu lisanı yalnız Kürtlerle konuştukları zaman kullanırlar. Kendi aralarında yalnız Türkçe konuşurlar. Diyarbakırlıların güya bildikleri bu düzme Kürtçenin kelimelerine gelince, bunlar da gayet mahduttur (sınırlıdır). Bu sebeple, boşlukları Türkçe kelimelerle doldururlar. Zaten, birçoğunun bildiği Kürtçe kelimeler ''gel, git'' gibi birkaç tabire münhasırdır (sözle sınırlıdır)".
"Diyarbakırlıların Türk olduğunu ispat eden delillerden birini de mezhep sahasında buldum. Diyarbakır'ın hakikî ahalisi umum Türkler gibi Hanefidirler. Kürtler ise umumiyetle Şafiidirler. Bu iki alâmet-i mümeyyize (ayırt edici im/işaret) yalnız Diyarbakır halkına mahsus değildir. Şark (doğu) ve cenup (güney) vilâyetlerimizdeki bütün şehirlerin ahalisi, Kürtçeyi Diyarbakırlılar gibi tahrif ederek (bozarak) söylerler ve Hanefi olmak alametiyle Şafii Kürtlerden ayrılırlar. Bunlardan başka, elbise, yemek, bina ve mobilya gibi harsa ve âdetlere taalluk eden hususlarda da derin farklar vardır. Bu alâmetler bana Diyarbakırlıların Türk olduğunu gösterdiği gibi, babamın iki dedesinin birkaç batın (kuşak, nesil) evvel Çermik'ten yani bir Türk muhitinden geldiklerine nazaran ırken de Türk neslinden olduğumu anladım. Mamafih dedelerimin biri Kürt yahut Arap muhitinden geldiğini anlasaydım, yine Türk olduğuma hüküm vermekte tereddüt etmeyecektim. Çünkü milliyetin terbiyeye istinat ettiğini de (dayandığını da) içtimaî tetkiklerimle anlamıştım. Zannederim ki bu taharrilerimle (araştırmalarımla) yalnız kendim için değil, bütün vilâyât-ı şarkîye ve cenubîye (doğu ve güney illeri) şehirlileri ve şimdiye kadar Türk kalan köylüleri için, son derece mühim bir meseleyi halletmiş oldum.'' (Küçük Mecmua, 25 Aralık 1922, Diyarbakır).
Görüldüğü üzere İttihat Terakki, ülkemizin ilk Sosyoloji hocası Gökalp'in özetlediği Türkçülük ideolojisini ırkçı, kafatasçı bir manada değil ama kültürel aidiyet ve birlikte yaşam anlamında, yani bir ortak ve üst kimlik olarak daha II. Meşrutiyet yıllarında çözümlemiş ve farklı etnik kökenleri bir çatı altında ortak ülküyle birleştirmenin yolunu bulmuştu. Bu yol modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda da benimsenmiş ve etnik yapı ayrılık unsuru olmamıştır.
Dolayısıyla kendisini milliyetçi hisseden herkesin İttihatçı olması, iyi olur değil, şarttır!
II. Meşrutiyet’in ilanını hızlandıran olay, 8-9 Haziran 1908’de İngiliz Kralı Edward’la Rus Çarı II. Nikola’nın Reval’de bir araya gelerek Osmanlı Devleti’nin geleceğini görüşmeleri oldu. Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti hemen harekete geçti. II. Abdülhamit her ne kadar Reval görüşmelerini yakından izlemeye gayret ettiyse de, İngilizler ve Rusların ortaklaşa aldığı kararla, Osmanlı Devleti'nin ipini çekmekte olduklarını tam olarak idrak edemedi. Cemiyetteki aydınlar, yurtdışı basını ve elçilikleri, Batı ülkelerindeki hükümetleri yakından izleyenler, Reval görüşmeleriyle Osmanlı için felaket sayılacak günlerin gelmekte olduğunu anlamışlardı.
Cemiyete göre çare meşrutiyetti. Yeniden parlamenter sisteme geçilmeli, yeniden şura hükümeti olmalıydı. Bu maksatla cemiyet üyesi olan Kolağası Niyazi Bey (Resneli Niyazi), Temmuz başında birliğiyle Manastır’da dağa çıkarak isyanı fiilen başlattı. Bunu diğerleri takip etti.
Sivil kanattan da gelen baskılara dayanamayan II. Abdülhamit, 23 Temmuz 1908’de “Meşrutiyeti” ilan etmek mecburiyetinde kaldı. 24 Temmuz’da da Kanûn-ı Esâsî’yi yeniden uygulamaya koyarak Meclis-i Mebusan’ı uzun bir aradan sonra yeniden toplantıya çağırdı. Bu tarihimizdeki belki de en önemli askeri - sivil darbedir. I. Meşrutiyet sonrası meclis II. Abdülhamit tarafından dağıtılıp, demokratik haklar, özgürlükler kısıtlanmış, kuşkucu ve baskıcı bir anlayış egemen olmuştu. Bu süreçte Abdülhamit’in kendisine ve yönetim anlayışına karşı da muhalif hareket gittikçe güçlenmişti. Bir şekilde ülkeden uzaklaştırılan ve susturulmaya çalışılan muhalifler, Avrupa’da daha çok örgütlendiler.
“Tıbbiyelilerin”, Osmanlı'nın dağılıp parçalanmasını önlemek için 1889’da İttihad-ı Osmanî Cemiyeti'yle başlayan örgütlü̈ muhalefet, kısa zamanda Avrupa’daki Jön Türklerin de katılmasıyla büyük bir muhalif harekete dönüşmüştü. Hepsinin amacı özgürlük, demokratikleşme ve katılımcı bir yönetime ülkeyi kavuşturmaktı. Çünkü medeni ülkeler bu şekilde ileri gitmişlerdi. Kimi ayrılıklara rağmen, Abdülhamit’e ve yönetim anlayışına muhalif olanlar 27 Aralık 1907’de Paris’te yeni bir kongre toplamıştı. Bu kongrede “Meşrutiyetin” ilanına padişahı da zorlamak bir dizi çalışma programı oluşturulmuş ve komitelerin kurulması kararlaştırılmıştı. Bütün bunların sonucunda gelen II. Meşrutiyet sevinç ve umut yarattığı gibi İslamcılık ve Osmanlıcılık dahil, birçok fikir akımının da daha özgürce ifade edildiği demokratik bir ortamın da önünü açmıştır.
Türkiye'de yaşadığımız son gelişmeleri değerlendirdiğimizde, kabul edilen Cumhurbaşkanlığı sistemiyle tam olmasa da demokratik sistemin, şura yönetiminin ve çok sesliliğin askıya alındığını, meclisin işlevlerinin azaltıldığını görüyoruz. İyi Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener, Nisan 2022'de yaptığı konuşmayla Gezi direnişine de sahip çıkarak 1908'i hatırlatmış ve İttihat Terakki sloganını kürsüden tekrarlayarak hedefi on ikiden vurmuştur: "Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet".
Sayın Akşener'in taşı gediğine koyan sözlerinin unutulmaması gerekir: "Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi denilen, bir istibdadın içindeyiz. Ama bilinmelidir ki; hiçbir gayrimeşruluktan, yasallık türetilemez. Akıl ve vicdan sahibi, hiçbir Türk evladı, istibdada boyun eğmez. Şanlı tarihimizin, her dönemi, ‘Yaşasın Hürriyet, Kahrolsun istibdat!’ diye haykıran, cesur vatan evlatlarıyla doludur. Bugün meselemiz; istibdat karşısında, hürriyet için dik durabilme meselesidir.
"Çünkü, 1908’de istibdada karşı koyan ruh neyse, Gezi de odur. 31 Mart’ta, meşrutiyeti yıkmaya kalkışan darbecilerin, karşısında duran irade neyse, Gezi de odur. Demokrasi için seferber olan, o günün Türk Gençleri neyse, ağacına, parkına ve heykeline sahip çıkan, Gezi’deki Türk Gençleri de odur.”
Hatırlanacağı gibi Gezi'de bütün haşmetiyle kendini gösteren baskıcı rejim, daha sonra faturayı Fetö'cülere keserek sorumluluğunu üzerinden atma yoluna gitti.
Günümüzün istibdadı şirin de görünebiliyor, nabza göre şerbet veriyor.
Sayın Akşener, İttihatçılık ülküsünü vatansız yobaz beyinlere ve emperyalizmin gönüllü uşakları olan demokrasi düşmanlarına şöyle haykırmıştır: "Parola vatan, işareti namus!".
Bu haykırıştan en çok da cukkacılar korktu. Çünkü para tatlıdır.
İşte tarihimizde Meşrutiyeti ilan ettiren ve istibdadı bitiren İttihat-Terakki Cemiyetinin ruhu bu sloganda vücut bulur. Cemiyet daha sonra İkinci Abdülhamit'in tekrar istibdadı geri getirmek ve hürriyetleri bitirmek için düzenlediği bir karşı darbeyi, 31 Mart'ı da bastıracak ve padişahı sürgüne gönderecektir. (Devam EDECEK)
İmsak | 05:53 | ||
Güneş | 07:16 | ||
Öğle | 12:42 | ||
İkindi | 15:33 | ||
Akşam | 17:59 | ||
Yatsı | 19:17 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 22 | 54 |
2. Fenerbahçe | 21 | 45 |
3. Başakşehir | 21 | 40 |
4. Beşiktaş | 21 | 39 |
5. A.Demirspor | 21 | 38 |
6. Trabzonspor | 22 | 38 |
7. Kayserispor | 21 | 32 |
8. Konyaspor | 21 | 27 |
9. Karagümrük | 21 | 26 |
10. Gaziantep FK | 22 | 25 |
11. Alanyaspor | 22 | 25 |
12. Sivasspor | 22 | 24 |
13. Antalyaspor | 21 | 24 |
14. Hatayspor | 21 | 23 |
15. Ankaragücü | 21 | 22 |
16. Kasımpaşa | 22 | 22 |
17. Giresunspor | 21 | 21 |
18. İstanbulspor | 22 | 21 |
19. Ümraniye | 21 | 14 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Samsunspor | 22 | 42 |
2. Eyüpspor | 21 | 41 |
3. Bodrumspor | 21 | 38 |
4. Pendikspor | 22 | 37 |
5. Rizespor | 21 | 37 |
6. Keçiörengücü | 22 | 37 |
7. Sakaryaspor | 22 | 37 |
8. Bandırmaspor | 21 | 34 |
9. Boluspor | 22 | 34 |
10. Manisa FK | 21 | 30 |
11. Göztepe | 22 | 30 |
12. Adanaspor | 22 | 25 |
13. Tuzlaspor | 22 | 22 |
14. Altay | 22 | 19 |
15. Erzurumspor | 22 | 18 |
16. Altınordu | 21 | 17 |
17. Gençlerbirliği | 22 | 16 |
18. Denizlispor | 22 | 16 |
19. Yeni Malatyaspor | 22 | 17 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Arsenal | 20 | 50 |
2. M.City | 21 | 45 |
3. M. United | 21 | 42 |
4. Newcastle | 21 | 40 |
5. Tottenham | 22 | 39 |
6. Brighton | 20 | 34 |
7. Brentford | 21 | 33 |
8. Fulham | 22 | 32 |
9. Chelsea | 21 | 30 |
10. Liverpool | 20 | 29 |
11. Aston Villa | 21 | 28 |
12. Crystal Palace | 21 | 24 |
13. Nottingham Forest | 21 | 24 |
14. Leicester City | 21 | 21 |
15. Wolves | 21 | 20 |
16. West Ham United | 21 | 19 |
17. Leeds United | 20 | 18 |
18. Everton | 21 | 18 |
19. Bournemouth | 21 | 17 |
20. Southampton | 21 | 15 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Barcelona | 20 | 53 |
2. Real Madrid | 20 | 45 |
3. Real Sociedad | 20 | 39 |
4. Atletico Madrid | 20 | 35 |
5. Rayo Vallecano | 20 | 32 |
6. Villarreal | 20 | 31 |
7. Real Betis | 20 | 31 |
8. Athletic Bilbao | 20 | 29 |
9. Osasuna | 20 | 29 |
10. Mallorca | 20 | 28 |
11. Girona | 20 | 24 |
12. Celta Vigo | 20 | 23 |
13. Real Valladolid | 20 | 23 |
14. Almeria | 20 | 22 |
15. Espanyol | 20 | 21 |
16. Sevilla | 20 | 21 |
17. Valencia | 20 | 20 |
18. Cadiz | 20 | 19 |
19. Getafe | 20 | 18 |
20. Elche | 20 | 9 |