Değerli okurlar, hani meşhur bir atasözümüz var ya, " Su uyur, düşman uyumaz" diye.

Bu sözün doğruluğunu her zaman ispatlamak mümkündür.

Çok değerli bir dostumuz ağabeyimiz vardı, ismini vereyim, Hüsamettin Septioğlu.

Bu değerli Ağabeyimiz bu gün Avukat olan Rüstem Septioğlu'nun babası olur.

Mekânı cennet olsun.

Bu değerli üstadımızın evi Palu İlçemizde bulunuyordu.

Bir gün bize şöyle bir olay anlattı; "Günerkan Bey, hani bir atasözümüz var ya, "Su uyur düşman uyumaz" diye.

"Bunun ne kadar doğru olduğunu gördüm." dedi.

"Bilirsin Murat Nehri Palu'dan geçer. Biz onun gürültüyle akmasına alışmışız. "

"Bazı geceler bahçeye çıkar onun sesini dinlerdim. İnanır mısın gecenin bir vaktinde o Murat suyunun gürültülü akışı bir anda durur, Palu sessizliğe bürünürdü! "

"Ve dersin ki Murat Nehri buradan geçmiyor!

"Aradan bir süre zaman geçince onun sesi yeniden çıkmaya başlardı! "

"Ben o zaman  anladım ki su gerçekten uyuyormuş!.. "

"Ve bu atasözü boşuna söylenmemiş!.."

Rahmetli Hüsamettin Abinin bu anlatımını hiç unutmuyorum.

Evet, su uyur düşman uyumaz!

Rahmetli Hüsamettin Abi bu sözü bu anlatımıyla ne güzel belgelemişti!

Bunu şunun için anlattım, geçirdiğimiz büyük felaket sonrası Rusya'nın Devlet Duması Üyesi Semyon Bagdasarov Rus yönetici ve askerlerine şöyle bir çağrıda bulunmuş, "Türkiye'nin içinde bulunduğu bu zor durumu fırsat olarak görelim" deyip, " İstanbul tarih olarak Rusya'ya aittir. Bu şehrin geri alınması gerekir! Türkiye şu anda zor durumda, bunu kullanmamız lazım! Onları Orta Asya'dan da kovalım. Ayasofya üzerine Haç dikelim!"

Evet, Rus Duması Üyesi Semyan Bagdasaruv aynen böyle söylemiş!

İşte onun için yukarda bahsettiğim atasözü aklıma geldi!

Dost uyur, düşman uyumaz!

Şimdi Semyon Bagdasarov'a iki parça sözüm var, sen daha dün bağımsızlığını ilan eden Ukrayna'yı sözde o devasa ordunla bir yıldan fazladır işgal edemedin, boyundan büyük işlere kalkarsan Rusya'nın yarısını da kaybedersin!..

Sen kendini Çarlık Rusyası mı zannediyorsun!

Değerli okurlar bu olay hepimize ders olmalı.

Türk ordusunu en az üç devletle baş edecek duruma getirmeliyiz.

İşte o zaman Türkiye'nin bağımsızlığını hiç bir ülke yok edemez.

Benim kısaca diyeceğim budur.

ELAZIĞLI VE ERZURMLUNUN 'K' YERİNE 'G' Yİ KULLANMASI!

Değerli okurlar şimdi bir başka konuya geçeceğim.

Bilirsiniz Elazığlı konuşurken çoğu kelimelerin başına gelen 'K ' harfini  'G' harfi yapar!

Mesela, Kış demez, "Gış" der.

Yine 'Kara' yerine "Gara" der.

Kıyamet yerine "Gıyamet"der.

Yine çok sevdiğimiz birine, "Gardaş gurban olam sana" der.

Bu durum Erzurum İlimizde de aynı şekilde söylenir.

Hani Elazığlıya demişler ki, 3 G ne demektir?

Elazığlı cevap vermiş, Gar, Gış, Gıyamet.

Şimdi Erzurumlu iki vatandaş ilk defa İstanbul'a gitmişler.

Vapura binerken biri başını gökyüzüne kaldırarak arkadaşına martıları göstermiş, "Guşlara bağ kuşlara!" demiş.

O sırada yanında yürüyen bir İstanbullu bunlara dönüp, "Kardeşim onlar Guş değil Martı martı!" demiş.

Bizim Erzurumlu bu laf üzerine tekrar arkadaşına dönüp, "Yahu bunlar bizim Guşlara ne kadar benzi!.." demiş!..

Daha bunun gibi bir sürü yerel söyleyiş şekilleri var.

Bu söyleyiş şekillerine başka örnek vermeyeceğim.

Birçoğunu eminim sizler de bulabilirsiniz.

Bu hafta şimdilik bu kadarla yetinelim.