Anne, Ana…

Gelin sözlerin, kitapların en güzeline müracaat edelim; Yüce Kitabımız Kuranı Kerim’e… İsra Suresinin 23. Ayetinde “Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya iyilik yapmanızı kesin olarak emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık çağına erişirlerse sakın onlara “Öf!” bile deme, onları azarlama, onlara gönül alıcı tatlı ve güzel söz söyle!”, buyrulmaktadır.

Ankebut Süresinin 8.Ayetinde “Biz insana ana-babasına iyi davranmasını emrettik. Fakat, eğer onlar seni hakkında bilgin olmayan bir şeyi körü körüne bana ortak koşmaya zorlayacak olurlarsa, onlara sakın itaat etme!”,   Lokman Süresinin 14. Ayetinde “Biz insana, anne-babasına mümkün olan en iyi şekilde davranmasını emrettik. Annesi onu nice zahmetlere katlanarak karnında taşımış; sütten kesilmesi de iki yılı bulmuştur. Onun için, ey insan, bana şükret, ana-babana da teşekkür et. Unutma ki, sonunda bana dönecek ve yaptıklarının hesabını vereceksin.” Ahkaf Süresinin 15. Ayetinde “Biz insana anne babasına en güzel şekilde davranmasını önemle emrettik. Çünkü annesi onu nice zahmetlere katlanarak karnında taşımış ve nice güçlüklerle doğurmuştur. Çocuğun ana karnında taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer. Nihâyet insan güçlü kuvvetli çağına erişip kırk yaşına varınca şöyle der: “Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeyi ve seni hoşnut kılacak salih ameller işlemeyi bana nasip et…”  Lokman Suresinin 15. Ayetinde de Anne ve Babanın, çocuklarına Allah’a ilahlık, ortaklık koşma gibi durumları varsa bu hallere tabi olmadan anne ve babaları incitmeden onlara sahip çıkmaları emredilmiştir. 

Mevzu anne- ana ise konuya kişinin annesi-anası varken; bir de annesi-anası vefat ettikten sonra değerlendirmek daha doğru olur herhalde. Tabii ki bu Kalem gibi, Dili Can gibi yaşarken annesini görenler için geçerli. Ya bir de hiç annesini görmeyenler var ise!

En mutlu, şanslı kişiler annesi hala hayatta olanlardır; annesinin varlığını bilenlerdir, hissedenlerdir.

Bir başka özel, güzel, takdir edilecek ölümsüzler de hayatta oldukları süre içerisinde annesinin kendisinden razı olduğu, dua ettiği evlatlardır.

Evet ölüm öncesi analar…

Okul, mektep, medrese görmemiş, eli kalem tutmamış, kâğıda kalem değdirmeden kâğıdı ak bırakan, resmi işlerde kalem yerine parmağını basan Annem benim ilk öğretmenim, hayat mektebimin muallimi, bilinmeyenlerin muarrifi, korkuların müşfik kucağı, belirsizliklerin merhametli kolları, tekrarlı hataların; yanlışların af meleği, sıkıcı hayatın sabır ve muhabbet kahramanıydı ve öyle de kalacak.

Hani bilim adamlarının ısrarla önemini vurguladıkları bebeklik, çocukluk dönemi var ya! İşte ben o dönemin kendinden emin, kararlı, kendine güven duyan, huzurun adresinde oturan, sevginin şımarık çocukluğunda, mutluluğun isimden öteki halinde, güzel oyunlarla sanki oyuncaklar ülkesinde yaşamış haldeydim. İçerisindeydim. İki yüzlülük, kaygı, yoğun stres, yüksek ses, hakaret hiç duymadım ki Şefkat Kahramanımdan!

Büyüklerden duyduğumuz bak iğneci gelecek, doktora götüreceğim, polis geliyor, tokat geliyor parmak oynatmalı, asık suratlı halden hale gören yüzü, şiddeti, bozuk psikolojiyi de yaşatmadı ki sebebi vesilem Anam!

Bunlarla sınırlı mı Çocukluğumun Muhabbet Yumağı Anam…

Naif, kibar, latif, zarif, nazik letafet desenlerinin sözden öte hayata yansıyan şekilden öte insanı…

Muallim, muarrif, münevver, mürebbi, öğretmen, şefkat kahramanı, samimiyetin kucağı, sadakatin yuvası, şükrün odağı, kanaatkarlığın hayat nakkaşı…
Bu meziyetler az kalır Anacığım. Bu kadar mı?

İnsanlık sarayımın tılsımlı hazinesi, gönül ikliminin muhabbet fedaisi, maneviyat ve ahlak binasının mahir usta mimarı Anacığım.… Hayat okulunun ilk ve başöğretmeni, insanlık sarayının tılsımlı hazinesi, gönül ikliminin muhabbet fedaisi, maneviyat ve ahlak binasının usta, mahir mimarı… Okuyup vatana, millete, memlekete, insanlığa hizmet edin diyordun ya! Çok okumak acaba marifet mi diye sorar oluyoruz kendi kendimize? Okuyarak cahillikten kurtulundu ama diplomalı uyanık olundu. Baksanıza birkaç okul bitiren, alanlarında uzmanlaşanlar, hele hele yurt dışında bulunanlar hem daha çok uyanık ve demokrasinin açıklarından faydalanıyor oldular. Okuduk ama düne yabancı olduk, duygular sanki daha hızlı köreldi, insanlık medeniyet adına denileşti sanki. Bebekliğin, çocukluğun, gençliğin basamaklarında yaslandıklarımız, destek aldığımız, yaşlarda bile bizleri gözlerinde daha çocuk gören, sevgi yumağının dokuyucuları, desteklerimizin, başarılarımızın gizli elleri, tılsım yüklü ifadelerin, hayatın anahtarıdır analar.

Ey hayat mektebinin üstadı, ey okuma bilmeyen alim, bir o kadar arif anam. Adı gibi gül anam! İnan senin sıcaklığını ve samimiyetini hissedecek şekilde değil hayat. Üstelik zaman senin anlattıkların kadar sıcak, saf ve temiz değil ana.

Hani gasptan, zalimlikten, zorbalıktan uzak kal; samimi, dürüst, mert ol, vatanının, milletini kendinden önce bil diyordun ya! İşte şimdi ona güç hakta değil kuvvette diyorlar Şefkat Kucağım. Hem ikiyüzlülüğün adını siyaset koymuşlar. Doğru olmamayı da oyunu kuralına göre oynamak diye açıklıyorlar. Vatan, millet mi; sana mı kalmış, sen kendi işine bak, karnını doyur diyorlar.

Hani küçükken önünde koşarken iki ayak hareketimi takdir etmen, beni hiç korkutmadan dinleyerek hareket etmen, benimle konuşman, mutluluğumu paylaşman, beni takdir etmen yok mu ana. İşte sosyal hizmet uzmanları, psikologlar, doktorlar, bilim adamları senin yaptıklarının meğer sağlam kişiliğin ilk basamağı olduğunu, hamuru olduğunu söylüyorlar Ana.

İnsanı anlayabilmek için çok okumak lazım diyorlar ya ana. Yok ana yok. Ne olursa olsun önce insan olmak, duygulu olmak, merhametli olmak, sevgi dolu olmak gerekir. Sen hangi üniversiteyi bitirdin ki ana?

Sen belki okul sıralarında oturmadın. Ama sen duygularını yitirmedin, bozulmadın, gönül iklimine hep önem verdin, hayat mektebinde yetiştirdiğin tecrübeleri bizlere alfabe edindirdin.

Seni tarif etmeye cesaret edemiyorum ana! Hani tanımlama yaparken sözlük, kelime, ıstılah… anlamı derler ya!

Seni bizlere veren Yüce Allah'a gönülden, ama gönülden şükürler olsun. Meğer sen neymişsin Annem!