Yirmi üç, 23…

Öyle sıradan bir sayı, rakam değil; yirmi üç, 23. Şive ile igirmi üç denilse de siz yirmi üç diye bilin.

Plakalarda, koltuk numaralarında, cep numaralarında, kapı-dükkân numaralarında, saatin sırası geldiği yirmi ikiden sonraki saat, saat ve dakikasının aynı zamana geldiğinde hem de çift yirmi üç, 23, maç oynanırken gelinen dakika, tabelalarda, koltuk numaralarında, araç plakalarında … yirmi üç, 23…

Daha neler neler…

Hatta yirmi üçün matematiksel işlemleri de var. Yirmi üçü, 23’ü gelin farklı okuyalım; hem de inanç penceresinden! Nasıl mı?

23, yirmi üç…Üçten iki çıkarsa bir (23…3-2=1) Allah, iki ila üçün çarpımı altı (2.3=6) imanın şartı, iki ila üçün toplamı beş (2+3=5) imanın şartı, 23, yirmi üç rakamını ters okuyunca otuz iki, 32 farz, vizyon iki bin yirmi üç, 2023. Dünya ve ahiret işleri tamam.

Geriye ne kaldı? Bir de renk merakımızı var ya! Bunlara bir de bordo beyaz ekleyelim. Yetmez… Peki ne yapalım? Düşünmezseniz de büyük düşünme olmasa da yöresel ifade ile bir de isimlerin başına bü (ö)yük ekledik mi keyfimize diyecek yok!

Böyük Abe, böyük çarşı…Ha unuttuk sanmayın her ayın yirmi üçü gününü, gecesini!

Değmeyin Elazığlıların keyfine. Bugün, bu akşam yer gök Elazığ. Bize her şey Elazığ’ı hatırlatıyor ayın yirmi üçünde veya gecesinde ne yapılmıyor ki., ama o gün ve akşamı! 

Birlikte Harput’un dağlarına mevsim ne olursa olsun kar yağdırılıyor, Mamoş’a eyvah deniliyor, Kömürhan’dan Harput’a bakılıyor, Elazığ çarşılarına gidiliyor, telgrafın tellerine dokunuluyor, Hüseynik unutulmuyor, göllerde çimiliyor, dağlar dağ oluyor, oy akşamlar deniliyor, meteristen iniliyor, Ahçik hatırlanıyor… Repertuar, arşiv, kültür geniş maşallah!

Bir de uzun hava, ağır hava, el ezber, yer müsaitse çayda çıra, iki halay. Yanında badem şekeri, orcik, çedene kahvesi… varsa. Ha şapkayı, kuşağı, ayakkabıyı da unutmayalım. Şive de bu akşam memlekete dönmüşse; mesela özlemek yerine öskemek, ısırmak yerine kıtlamak, çukur yerine kortik gibi ifadeleri duyduysanız, konuştuysanız, hele bir de taş gındiriklendi ise! o gün; ya da o akşam özlemler, hasretler, her şey Elâzığ, Harput için…

İşte o gün, ya da o akşam hepimiz iyi bir Elazığlıyız ta diğer ayın yirmi üçüne kadar. Bir noktada ayda bir gün, bir akşam, ya da birkaç saat Elazığlı olmak.

Hatırlıyorum da çocukluğumda daha çok yaz aylarında köye, bahçelere giderken sanki patlarcasına, avazı çıkarcasına ağustos böcekleri hiç susmazdı. Mevsim değiştiğinde, havalar soğuduğunda ise sanki ortadan kaybolurlardı ağustos böcekleri. Oysa bir yıl birkaç aydan ibaret değildi, tıpkı bir ayın sadece bir günden oluşmadığı gibi. Oysa karınca hep çalışır…

İster istemez acaba biraz kalıpları kırıp dar bir kalıptan çıkıp Elazığ sevgisi sadece “Orada bir köy var uzakta, gitmesek de o köy bizim köyümüzdür.” düşüncesinden çıkma zamanını konuşsak mı diye daha çok taltifi seven Elazığlılar, Gakgolar olarak biraz özeleştiri mi desek! Elazığ sanki klasik mantığı ile platonik bir şekilde seviliyor. Ama Elazığlı olarak sevgileri ve sevdaları perçinleştirecek yatırımlar nedense Elazığ’a yeterince kaydırılmıyor.

Sadece marka değerlerimize bile yeterince değer verip markalaşma yolunda yol alabilsek, özlem, sevda, ziyaretlerin ötesinde yatırımlarımızı, maddi katkımızı da bir günün dışına çıkarabilsek

Hiç değilse asgari müştereklerde birleşerek Elazığ’ın sorunlarını çözmek, Elazığ’ın arzu edilen bir noktaya getirmek için dünya görüşü ne olursa olsun, gönül ve söz birliği ile kendini Elazığlı hisseden herkesin bütün endişelerden uzak bir şekilde ortak hareket edip kendimizi değiştirebilsek, geliştirebilsek.

Yirmi üç (23), bordo beyaz, bü (ö)yük gibi yöresel elbette bizim ve de sahiplenmeliyiz, yerinde ve doğru bir şekilde de ne gerekiyorsa o yapılmalı, sadece sözde ve geçici olmamalı, unutulmamalı.

Haydi yirmi üçü bir gün dışına çıkararak, bordo beyazı anlamlaştırarak, güneşe karşı şapka takarak, bomuz omuza, sözden öte büyük ve bir vücudun parçaları gibi biz birlikte güçlüyüz ruhu ile hareket etmeye…