Ebeveyn olmak bir insan için en özel ve anlamı büyük olan deneyimlerden biridir. Bir çocuğun hayatını şekillendirmek, iyi bir insan yetiştirmek, onu büyütmek, sevgi sunmak ve ona rehberlik etmek belki de dünyanın en güzel işi ve en büyük sorumluluğudur.

Sorumlu bir ebeveynseniz artık yaşamınızın temeli, çocuğunuzun güvenliğinin, sağlığının, bakımının, eğitiminin ve gelişiminin ihmal edilmemesi üzerine kurulur. Çocuklarınızı korumak ve desteklemek sizin yegâne amaçlarınızdan biri olur. Bazıları bu ilgiyi abartılı bulup çocukların gelişimini “kendi haline, kendi akışına” bırakmayı bir yöntem olarak gösterip tumturaklı kelimelerle “yoğun ilginin” zararlarından dem vurabilirler. Aslında biraz literatür araştırması yapsalar ilgiyle büyütülen çocukların, daha az ilgi gösterilen veya ilgisiz bırakılan çocuklara göre daha başarılı ve uyumlu olduklarını görebilirler aslında.

Bu haftaki yazımı kendi çocuğu ilkokul 1. Sınıfa başlayan bir ebeveyn ve veli olarak çocuklarımızın hayatında önemli bir aşama olan ilk okuma yazma öğrenimi ile ilgili olarak yazmak istedim. Bu konuda hem meslek yaşamımda hem de ailelerde gözlemlediğim önemli birkaç şeyden bahsetmek istiyorum.

Öncelikle eğitimin psikolojik temelleri üzerine eğitimi, formasyonu olan biri olarak okuma-yazma becerilerinin ilkokul 1. Sınıfta kazandırılması gereken beceriler olduğunu ifade etmek istiyorum. Ancak bu konuda ne yazık ki yaygın olarak çoğu çocuğumuzun okulöncesi dönemde okuma yazma öğretilerek (öğretilmeye çalışılarak) ilkokul 1. Sınıfa başlatıldığını görüyoruz. Ne yazık ki diyorum çünkü bu bir başarı değildir. Kendiliğinden okuma-yazma öğrenen çocuklarımızı ayrı tutarak diğer çocuklarımıza erken yaşta okuma-yazma öğretmeye çalışmak, zorlamak hatalı bir tutumdur.  Bu durum çoğunlukla veliler tarafından talep edildiğinden öğretmenlerin ve okulların bu yöndeki çabalarını tetikleyerek erken öğretime yönelik adımları hızlandırabiliyor.

Şunu unutmayalım ki her çocuğun okuma, yazma, matematik, dil gibi alanlarda hazır bulunuşluk düzeyleri vardır ve bu düzey bir merdiven basamağı gibi gelişimsel süreçlerin birbirini tamamlamasıyla ilerler. Bilgi, beceri, yetenek, olgunluk, yaş vs. bakımdan çocuğun seviyesinin, kazandırılmak istenen bilgi veya beceriye uygun olması gerekir. Çocuğun hazır bulunuşluk düzeyi ihmal edildiğinde çocukta özgüven kaybı, okuma ve okul motivasyonu azalması, ilerleyen süreçlerde yetersiz temel bilgi ve beceriler, yazma ve okuma güçlükleri, telaffuz ve dil problemleri gibi birçok problem görülebilir. İlk okuma-yazma sürecinin doğru bir şekilde yönetilmemesi ve doğru zamanda uygun yöntemlerle sunulmaması çocuğun sadece okul yaşamını etkilemekle kalmaz tüm yaşamını olumsuz yönde etkileyen durumları ortaya çıkarır.

Bu konuyla ilgili başka bir durumdan daha söz etmek istiyorum. Hem özel sektörde hem de devlet okullarımızda zaman zaman okuma bayramlarının yapıldığına şahit oluyoruz. Bu bayramlar elbette çocuklarımızın hayatlarında önemli bir işi başarmış olmanın gururunu yaşamaları açısından güzel etkinliklerdir. Ancak bu bayramların zamanının ve şartlarının iyi planlanması, bir okuldaki ve o okulun sınıflarındaki seviyenin ve gelişimin iyi analiz edilmesi gerekir. Bu bayramların çocukların okumanın gururunu yaşamaları ve özgüvenlerinin pekiştirilmesi gereken bir aşama olarak görülmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Her çocuğun okuma ve öğrenme hızları farklı olduğundan ve de ilkokul 1. Sınıfın tamamının bu temel becerinin kazandırılması gereken bir yıl olduğundan okuma bayramı denilen etkinliklerin zamanlaması konusunda acele edilmemesi gerektiğini düşünenlerdenim. Bazen çok erken aylarda okuma bayramları yapıldığını görebiliyoruz. Topluluk önünde yapılan bu etkinliklerde “okuyamayan” veya okuması geri olan çocukların olduğunu düşünelim. Onların neler hissedebileceğini hesaba katarak okuma bayramlarının tarihini ve zamanının iyi planlanması gerektiğini düşünüyorum. Elbette ki bir sınıfın çoğunluğunu kısa sürede okutabilen bir öğretmen başarılı bir öğretmendir. Haklı olarak bu gururu yaşamak ve yaşatmak ister. Ancak o sınıftaki bir tek çocuğun bile cesaretinin, okuma isteğinin ve özgüveninin sarsılarak okul hayatının olumsuz etkilenmesi bile bu etkinlikleri bir “bayram” olmaktan çıkarabilir.

Bu gerekçelerle çocukların okuma-yazma sürecine uygun bir hızda, uygun gelişim döneminde, ihtiyaçlarına ve yeteneklerine uygun bir şekilde verilmesi önemlidir. Ebeveynlerin acele etmemesi kadar öğretmenlerin de sabırlı, destekleyici ve olumlu bir yaklaşımda bulunmaları önemlidir. Bu yaklaşımlarla çocuklar doğru temel becerileri öğrenebilirler ve başarılı bir okuma-yazma gelişimi sağlayabilirler.

Bu vesileyle konuyla ilgili olarak son günlerde yeni bir değişimden bahseden Sayın Bakanımız Yusuf TEKİN’in müfredatın hafifletilmesi, gereksiz ve çocukların düzeylerinin üstünde bilgi yüklemesinin kaldırılması yönündeki çabalarını bir veli ve uzman olarak memnuniyetle izliyor ve destekliyorum.