Umutsuzluk ile gelen mutsuz bir hayat yoktur, umutsuz ve mutsuz insanlar vardır.
‘Bazen bulunduğum yerden başka bir yerde olsam daha mı mutlu yoksa daha mı mutsuz olurdum’ diye düşünmeyen olmamıştır. Belki de ilk önce "Mutlu muyum?" diye sormak gerekiyordur kendimize...
Soru soruyu getirir. Peki, mutluluk nasıl bir şeydir ki bizi bu kadar meşgul edip aklımızı kurcalayabiliyor? Mutluluğun tarifini yapabilecek; Bakın! ‘mutluluk budur’ diyecek kadar bu konuda yetkin biri değilim elbette…
Ama azda olsa bu konuda kafa yormak gerektiğine inanıyorum. Mutluluk azla yetinmeyi bilmektir, derdi bir büyüğüm. Bir nevi tam bir kadercilik tesellisi... Az para, az eşya, az sorumluluk, az yiyecek, az giyecek, az eğitim... Mutluluk sizce de buysa, mutlu olmak kolaymış derim.
Kimileri ise cehaletin, yani dünyanın gidişatından bihaber olan insanların mutluluğu yakalamakta daha becerikli olduğuna inanıyor. ( Kim bilir, belki de doğruluk payı vardır.)
Kaldırımların yüksekliği bir göstergeyse, mutlu bir toplumuz o zaman!...
Ege’de küçük bir yerleşim yeri olan turizm açısından ise hareketli olan yerde yürüyoruz kalabalıkta ve yanımda ki büyüğüm görüyor musun kızım kaldırım taşları ne kadar alçak var ile yok arası gibi dedi ve ekledi bunun göstergesi burada yaşayanların ne kadar saygılı ve mutlu insanlar olduğunu gösterir demişti.
Mutlu birey nasıl oluruz? Mutlu toplum olma şansımız var mı? Refah seviyesi, yaşam standartları yüksek insanlar daha mı mutlu? Aklımda onlarca soruyla dolaşıyorum ama çoğu yanıtsız...
Mutluluk; biraz insanın iç huzuruyla barışık bir durum fikrimce. İçinizde bir bülbül şakıyorsa, ya da bir trenden bozkırlara el sallıyorsanız, yağmurlu bir havada elinizde cam bardak çayınızı yudumluyor ve radyoda içli bir şarkıya eşlik ediyorsanız, mutluluk size dokunmak istiyordur eminim, onu itmeyip beslemek gerekli.
Sizce mutluluk bu kadar basit şeylerde ise her nereye giderseniz gidin, istediğiniz ne ise onu taşıyacaksınız. Aslında, gitmek sizi mutlu etmez, kalmakta...
İç yolculuğunuzda kendinize iyi eşlik edebiliyorsanız arkadaşlarınız ile sohbetten ayrıldığınızda yorgun değil dinlenmişseniz. Okuduğunuz yazıda kaybolmuşsanız siz tam bir gezginsiniz ve bir uçurtmanın ipinden sıkıca tutuyorsunuz demektir. Bazen rüzgâr öyle bir eser ki bir bakmışsınız maviliklerde uçuyorsunuz ve Kaf dağına doğru yol alıyorsunuz. Elbette yol zorluklarla ve vadilerle dolu ama olsun kanatlarınıza güvenin; yani kendinize inanın ve pes etmeyin! Mutluluk içinizde, onu keşfedin...
Mutlu olamayan insanlara bakın hep olumsuzlukları görmekteler daha iyisi olsun da başarı ve mutluluk olsun diye değil, kaos ile beslendiklerinden dolayı… Bitmeyen hırsları bitmeyen beklentileri bitmeyen maddi talepleri ile hep alternatif arayıp yıkıp geçerler ve yüzleri hep gergindir. Sorsak onlar da mutludur belki de kim bilir.
Mutlu muyuz? Belki, belki değil. Değilsek, kendi duvarlarımız arasında etrafa bir göz atalım. Nesnelere değil, birlikte olduğumuz insanlara baktığımızda ve onları gerçekten gördüğümüzde Amerika’yı tekrar keşfetmeye gerek kalmayacak "umut" kapımızı çalacak ve bizi daha mutlu bir dünyaya götürecektir.
“Bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır…”
Edip Cansever