Dünya gündemi dakikalar içerisinde değişiyor ve her nerede olursa olsun yaşananlar; savaşlar, kaoslar, krizler, insanlık dışı olaylar kalıcı izlerle neredeyse sınır tanımaz bir şekilde herkesi etkiliyor. Mevzular farklı ve değişik ve de karışık…
Merhume Annem… Alemimde yer alarak hayatımı etkileyen Merhume Annemin vefatının yıl dönümünde bile dünyada yaşananlardan dolayı insan kendini en güzel hale koyamıyor. Bu konuyu erteleyerek merhume Annemin hastalığından, vefatından, bugüne kadar hayrı dokunanlardan, gönlümüze hitap edenlerden Allah ebeden razı olsun. Başta Merhume Annem olmak üzere bütün geçmişlerimize de rahmet olsun.
Bu vesile ile herkesin de yaşayabileceği Oğul isimli şiiri tercümanı hal arz eder Kalem.
Ana yadigarı babama, bacıma, memleketimize gitmişsin.
Ne de çok hoş etmişsin, Allah razı olsun.
Bir de Babaannene selam söyleyip Fatiha ve İhlası Şerif okuyasın.
Senin hasretini Annem duyuyorum derinden.
Giderek hüzün çöküyor üzerime derinden.
Seni hayırla yad etmekten başka ne gelir elimden.
Kimseye minneti sevmezdin her halinden.
Bir gözün bir göze faydası olmaz hep derdin sözlerinden.
O kadar okudum, yazdım göremedim Senden başka sahiplenenden.
Hayat mektebimin muallimi, muarrifi, müşfiki, muhibbiydin Sen.
Hiç kimse incinmemişti dilinden, her halinden.
Sesin, cennet yüzün, dokunuşun hiç ayrılmıyor ki benden.
Eğer Kabe’de, Şehadette bir ölüm olmayacaksa beni memleketim yağmurları ile yıkasınlar nasıl ayrılırım Senden.
Ebediyete irtihal etmeden bile yan yana beraber olmaktır takdir Haktan...
Gaddar-mekkar asırdan, bukalemun yüz yüzlü insanları gördükçe daha çok hasret ve ihtiyaç duyuyorum Senden...
Ağla gözüm, ağla gönlüm, ağla ömrüm...
Ah Anacığım! Senin gül kokan karakter şeman çizilmemek için çok zorlanıyor.
Senin her şeyden önce onurlu bir hayat parolan çok örseleniyor.
Kime güvenerek sırtını yaslayasın ki?
Ağaçlar çürük, duvarlar yıkık, insanlar cesaretsiz mi cesaretsiz, bir o kadar dünyası kendisi ile sınırlı.
İnsana, merhamet eden yok, düşene el uzatan ikinci bir hesabı varsa el atıyor sanki!
Yeter ki düşme bu hayat virajlarında, öyle savrulursun ki, kimse arkasına bir dönüp bakmıyor, şefkat alıcı bulmuyor bu yollarda Anne.
Yaşanılan korkunç tablolar karşısında duygular da bir o kadar ürkek ve karmaşık. Havalar soğuk ve karanlık, üşümemek mümkün değil bu iklimde!
Ta yüreğimin ötesinde, kalbimin derinliklerinde senin şefkatli kollarını, sıcaklığını, bir o kadar beni güçlü tutacak duanı arıyorum Anne.
Sayıları az da olsa karşılıksız dua eden samimi, sadık, vefakâr, hasbi dostlar dışında aynalar çok yalancı Anne... Ama Benden razı olduğun için, Senin Şehit olduğuna kaniyim ve duan ile hep birlikteyiz Anacım, en yakınım, yakinim Annem…
Deprem…
Elazığ bu konuda son zamanların ilki olarak yaşadıkları ile daha çok ülkemizde farklı illerde sel, heyelan, deprem gibi afetlerde bir noktada tedbir oldu, yatırımlara vesile oldu.
Önce koronavirüs ile eve kapanan Elazığ, hemen sonrasında deprem ile dışarıya çıkmanın arasında darda kalarak sıkışmadı Elazığ. Bir de mevsim şartları…
Mağdur olan insanlar, bir o kadar yıkılan Elazığ ve insanlık, hele hele fırsatçıların tutumları…
Depremin enkazı hâlâ devam ediyor. Tecrübelerimize rağmen maalesef yanlışlardan, keyfilikten, tarafgirlikten ilgili idareci insanları uzaklaştıramıyor.
Devlet daim ve kaim. Ama devleti temsil edenler yeterince hizmetkâr mı acaba?
Şehrin göbeğinde kentsel dönüşümdeki havalandırması olmayan, eksiklikleri gidermeyerek yapı ruhsatı alan güya yeni yeni binalar…
Burası Doğu Anadolu. Anıların da içinde gideceği binalar kışın soğuğuna mahkûm…
Deprem demişken Elazığ’a yapılan saldırıları da unutmamak ve bu sorunu da çözmek lazım...
Elazığlı olmakla hep gurur duydum, takdir ve kabul gördüm. Ama kendini bilmezler, önyargılılar var ya!
Depremi yaşayan Elazığ acıların ötesinde sosyal medya paylaşımının birinde “… Bunlar Kürt, hain bırakın kendi hallerine ölsün.” garabetini; bir TV programında eğitim merkezimiz Fırat Üniversitesine hakaret eden, üniversitemizle alay eden sözüm ona dünyadan haberdar kişi unutulmuyor ve son olarak da…
Milli, manevi değerlerle mücehhez; vatan, bayrak için fedakâr olan teröre, darbeye, tefrikaya prim vermeyen kadim bir kültüre, kadirşinas insanlara, Gakko ile müsemma Şehrül Aziz bir şehre terörü yakıştırmak acizlikle, bilgisizlikle ifade edilemez. Hele hele ilk defa olduğu için büyük bir cezaya gerek duymayan anlayış vicdanlarda hiç de iyi izler bırakmadı.
Bunlar yanlış ama bizim elimiz taş bile toplamıyor. Bunun bir yolu olması gerekmiyor mu?
Bir de insanlıktan nasibini almayan Filistin’de yaşananlar…
Mevzu değişik ve karışık, izleri ise sınır tanımaz bir şekilde kalıcı…