Tarihin her döneminde insanoğlu bir kıyın yaşamıştır ve yaşamaya devam etmektedir. Her ne sebeple olursa olsun inanlığa zulmetmenin mantıklı bir izahı söz konusu değildir. Bu âlemde insan olarak yaşamak ve hayatını idame ettirmek, her topluluğun en tabii hakkıdır.
Dünyaya hükmetme çabası ve bunun neticesinde yayılmacı politikalar, zulmün yayılmasına zemin hazırlarken müstebit yaratılışlı yöneticiler de bu durumun somut hale gelmesinin temel müsebbibi olmuştur.
Tarih bilincine sahip olan toplumların dağarcıkları her daim canlı ve tazedir. Nisyan ise toplumların en büyük düşmanıdır. O halde hafızalarımızı canlı tutmak için, sürekli bir tekrara ihtiyaç vardır. Çünkü hafızaıbeşer nisyan ile maluldür, diye beyhude yere söylememişler.
Bugün Filistin’de yaşananları doğru anlayabilmenin temel iki şartı vardır: tarih bilincine sahip olmak ve Batı düşünce sistemini kavramak. Bu iki kavramın sarfınazar edildiği hiçbir durumda doğru teşhis koymanın imkânı yoktur.
Tarih Bilinci: Mescid-i Aksa, hem Müslümanlar hem Hristiyanlar hem de Yahudiler için kutsal bir ibadethane. Bu kutsal mekân için tarih boyunca mücadele olmuştur. Bu coğrafyaya hâkim olmak için birçok haçlı seferi düzenlenmiştir. Bu olaylar edebî eserlere dahi yansımıştır. İtalyan yazar Tasso, “Kurtarılmış Kudüs” adlı yapma destanında I. Haçlı Seferi’nde Kudüs’ün Hristiyanlarca ele geçirilmesini anlatmıştır. Tarihin bize gösterdiği hakikat şu: Bu topraklarda mücadele ve savaş hiçbir zaman sona ermeyecektir. Müslümanlar, bunun bilincinde hareket etmek zorundadır. Aksi durumda kan ve gözyaşının durması bir tarafa çekilen çile her geçen gün daha da büyüyerek artacaktır.
Batı Düşünce Sistemi: Batı (Avrupa, Amerika ve avanesi İsrail) düşünce sisteminde her türlü insan hakkına saygı vardır, kendi insanına karşı hümanisttir. Lakin aynı kanaati diğer milletler için taşımazlar. Batı, her ne kadar insan haklarına saygılı görünse de -kendi insanı dışındaki toplumları insan olarak kabul etmedikleri için- aynı durum diğer milletler için geçerli değildir. Yani Batı için diğer milletlerin pek de bir insanı değeri yoktur. İngiliz Savaş Bakanı Winston Churchill’in, gazetecilerin: Çanakkale Savaşı’nda ne kadar asker öldü? sorusuna yanıtı: 250 bin asker olmuştur. Ancak gazeteciler: Nasıl olur? Sadece Türk askerinin kaybı 250 bin olunca Winston Churchill’in yanıtı: Türkler insan mı? olmuştur. Bu manidar, manidar olduğu kadar da yaralayıcı olan yanıt, Batı tefekkür sistemini sarih bir şekilde ortaya koymaktadır. Olaya buradan baktığımız takdirde bugün Filistin’e reva görülen zulmün fikri altyapısının nüvesi de ortaya çıkmaktadır. Batı, kendi ikbali ve istikbali için her şeyi yapmayı mübah görmektedir; bunun için her şeyi de göze almıştır. Bu uğurda insan hakları ve diğer unsurlar onun umurunda değildir.
İslam dünyasının bir an evvel gaflet uykusunda uyanıp kendine gelmesi gerekmektedir. Elbette ki “ Zulm ile abat olanın sonu berbat olacaktır.” Elbette ki ümidimizi kaybetmemiz gerekmektedir. Lakin bütün bu mülahazalar, içinde bulunduğumuz meşum durumun hakikatini ortadan kaldırmaz.
Birlik ve beraberlik içinde olan toplumların güç ve kudreti sağlamlaşır. İslam dünyasının birlikten kesbedeceği çok şey vardır. Nifak tohumlarının ortadan kaldırılması ve riyakârlığa son verilmesi elzemdir. İşte o vakit Mehmet Akif’in dediği gibi: “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”
Yanlı ve bitaraf tarih, sözde jenosite uğramış İsrail’in feveranları ile yankılanmaktadır. Dünya sinemalarında ve her türlü medyada bu durum mübalağa edilerek anlatılmaktadır. Heyhat ki aynı toplum, masum çocukları ve sivilleri katletmekte bir beis görmemektedir. İşin garabeti de budur zannımca.
Yazıma durumu özetleyen, bizleri ümitvar kılan Tevfik Fikret’in dizeleri ile son veriyorum:
Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır.