Toplumsal hayatımıza yön vermek, yaşamı kolaylaştırmak, daha kaliteli ve nezih bir ortamı sağlamak maksadıyla kanunlar manzumesi ile devlete nizam verme gayreti eskiden beri uygulanan bir yöntemdir. Sosyal hayatın her alanında kurallar silsilesi bizleri karşılar. İhtiyaç duyulan sahada yapılan kanuni düzenlemeler, ıslahatlar ve yenilikler düzenin idamesinde insanlara kolaylık sağlayacak mı? Teknik olarak hiçbir noksanın bulunmadığı kurumlarda bile çok ciddi aksaklıklar meydana gelebiliyor.

Gelişmiş ve medeni toplumlarda, kurallar kanıksanmıştır. Bireyler, kuralların kendi yaşamını kontrol eden ve yaşamını kolaylaştıran bir yapı olduğunun idrakindedir. Katiyen şekli bir unsur bahis konusu değildir. Şayet hizmet akamete uğrarsa ya da hizmetin kalitesinde bir eksilme meydana gelirse, derhal yapıya müdahale edilir, gerekli tedbirler alınır. Her şey yerli yerindedir, iş bölümü ve görev tanımları yapıldığından kurumların kılcal damarlarına kadar işleyişin gen haritası çıkarılmıştır. Peki, böyle cemiyetlerde aksaklıklar meydana gelmez mi, her daim mekanizmanın çarkları mükemmel şekilde mi işler? İnsan unsurunun olduğu her yerde hata payı mevcuttur ancak bu toplumlarda genelgeçer bir kural vardır: Hatalar ve yozlaşma sarfınazar edilemez. Kanun düzenleyiciler ve yöneticiler,  tıpkı bir cerrah gibi gerekirse habis uzvu kesmekten de imtina etmezler. Şunu gayet iyi bilirler ki radikal kararlar alınmadığı zamanlar, vücudun tamamını kaybetme riski vardır zinhar bu riski de göze almazlar.

Gelişmekte olan toplumlarda ise (gelişmekte olan toplum haddizatında gelişmemiş toplum demektir.) kanunlarda, nizamnamelerde, yönetmeliklerde teknik ve nicelik bakımdan bir eksiklik yoktur lakin sorun da tam olarak bu noktadan başlamaktadır. Her şey yerli yerinde görünmesine rağmen işler yolunda gitmez. Çünkü kanunlar, bireyler tarafından benimsenmemiş ve içselleştirilmemiştir. Bunun tabii bir neticesi olarak da her kurumda ve teşekkülde rantabl bir çalışmadan söz edemeyiz. Hâlbuki böylesi toplumlar, teknolojik araçlar bakımından da son derece zengindir. Kurumlar ve kuruluşların teknolojik altyapıları modern cihazlarla donatılmıştır, bir eksiklik söz konusu değildir. Ne yazık ki yine de istenilen verimli çalışmaların yürütülmesinde ciddi aksaklıklar söz konusudur. Böyle bir ortamda ekonomik manada da azımsanmayacak derecede kayıplar meydana gelir. Teknolojik altyapının maliyetini çalışma sistemi ile mümbit hale getirmediğin zaman meydana gelen kayıpların telafisi daha da zorlaşmaktadır.

Gelişmekte olan toplumlarda “her şey yerli yerinde “ göründüğü için çoğu zaman yöneticiler ve idareciler, eksikliklerin farkına dahi varamazlar. Mevcut yapı her şeyi alengirli gösterdiğinden sistemin aksaklığı düşüncesi kimsenin aklına gelmez. Bundan daha vahim bir durum yoktur. Çünkü bu durumun devamında aymazlık vardır. Basit bir sorun zamanla palazlanarak daha girift hale gelmektedir. Bu raddeden sonra çözüm adına atılan adımların hiçbirinden fayda elde etmek de pek mümkün değildir.

Gelişmemiş toplumlar, bu hususta biraz daha rahatlar zira onlarda böyle bir kaygı söz konusu değildir. Onlar için her şeyin yerli yerinde olması gerekmiyor. Maişetlerini sağladıkları ölçüde memnuniyet dereceleri de artmaktadır. Daha kaderci bir anlayışla yaşama bakarlar tıpkı iptidai toplumlarda olduğu gibi zorunlu gereksinimlerini karşıladıkları müddetçe herhangi bir sorun mevzubahis değildir. Dolayısıyla bu toplumlarda yenilik, ıslahat, düzenleme mefhumlarının pek de bir önemi yoktur.

Şimdi, hepimiz içinde yaşadığımız toplumu ve toplumun kurumlarının işleyişini zihnimizde canlandıralım. İş yerlerimizi düşünelim, kendimizin ifa ettiği veya ifa etmeye çalıştığı görevleri hatırlayalım. Sosyal hayatımızı, sokağı, verilen hizmeti düşünelim. Sizce her şey yerli yerinde mi, ne dersiniz?