İnsan insanı gerçekten seviyordu eskiden.

Ömür ömre vakfedilir, sevginin içine ar dediğimiz utanma duygusu iliştirilirdi.

Sevgi; sevgiyle mukabele edilirdi. Sevdiğini değil üzmek güldürmek için seferber olunurdu. Maddi olanakların izin verdiği kadar değil, gönül bir gönle düşmüşse, gerçekten samanlık seyrana çevrilirdi, ihtiyacı var mı yok mu bakılmaz hesap kitap yapılmazdı.

Güven duygusu diye bir duygunun sağı solu, önü arkası olmazdı seviyorum diyen severdi. Öyle işine gelmedi olmadı deyip kimse kimseyi bi başına bırakmaz sebep uydurmak için iftira atmazdı.

Kendi zihninde kendini haklı çıkarmak için ben çok iyi ben çok mükemmelim diyerek başkasına çamur attığının farkına dahi varmadan mükemmeliyetçilik oyununu başlatmazdı.

Söylenen neyse oydu bugün böyle yarın farklı olunmazdı.

Yaşananlar iyi kötü, özel hayat, iş hayatı fark etmez kusur varsa üstü kapanır kurcalayıp kimselere zarar verilmezdi kimse kimseyi utandırmaktan rencide etmekten haz almazdı.

Şimdi kusur arayanla kusuru aktarana sen doğrusun diye mükâfatı verilir oldu, o zamanlarda ise kötü insan olduğu için kınanırdı.

Şimdi ki gibi şıp sevdi değildi sevdalar. Maddiyat bittiğinde başlamazdı kavgalar. Bugün sevip yarın vazgeçmiyordu, insanlar.

Küçükler büyükleri sayıyor, büyükler küçükleri 'edeple' seviyordu.

Bu zamandaki gibi özgüven kavramı adı altında, hayatın içine saygısızlık sıkıştırılmamış, saygısızlığın tıka basa dolu olduğu 'özgüven' kavramı literatürde henüz yerini almamıştı. Bu yaşlarda normaldir, onu anlamalı, zor bir dönemden geçiyor gibi ebeveynleri evlat köleliğine mahkum eden 'ergenlik' o zaman tedavüle daha girmemişti. Ebeveynlerimiz bize, saygının esas olduğu, kolektif bir yaşam biçiminin ehemmiyeti öğretmişti. Küçükler o zaman da bilinçli ve kendine güvenir, ama kırmızıçizgileri de iyi bilirdi.

Her birimiz kırmızı çizgisi vardı.

Öğrencilik eğitim için yapılır, öğretmenler kutsal sayılırdı. Değilse bunca dahi, bunca deha, bunca âlim, bunca bilim adamı ve bunca sanatçı çıkarımıydı, o zamandan bu zamana?  

Mesnevi öğretisini kendine düstur sayan da, Karl Marx okuyan da inandığı ideolojik çarkın mekanizmalarını ezber derecesinde öğrenirdi kendi fikri vardı. Şimdi ki gibi, sosyal medyadan gördüğü birkaç uydurma postla kendini her şeyi bilen insan yerinde konumlandırmazdı.

Gerçek komşuluklar vardı, komşu hakkı itinayla gözetilir, komşu komşunun acısının ortağı, neşesinin hissedarıydı. Şimdi ki gibi komşu komşudan bihaber değildi.

Mesela; Büyükler vardı mahallenin ya da ailenin ileri geleni. Telkinleriyle ve tecrübeleriyle her türlü konuları adalet ve hak terazisinde noksansız tartan. Olumlu, ılımlı, yol gösteren büyükler. Şimdi ki gibi 'psikologlar' 'sosyologlar' yoktu.

Teknoloji çok yaygın olmamakla beraber o dönemlerde de vardı. İletişim için kullanılır, insanın; insandan ve dünyadan haber almak için kullandığı haberleşme aracıydı. Şimdi ki gibi entrika, sapkınlık, aile hayatı ifşası ve et pazarı gibi kullanılmazdı. Güzel olan eski günler değildi. O günlerin güzel olmasına olanak sağlayan, güzel insanlardı.

Demem o ki; ben eski günleri, yani bir zaman dilimini özlemiyorum. "Güzel insanları özlüyorum." Ve o dönemde yaşadığım için kendimi 'seçilmiş insanlardan' sayıyorum.