Türkiye'de artan mutsuzluk, sebepler ve yol ayrımları genel olarak farklı kesimlerde derin etkiler bırakıyor. İnsanların günlük yaşamlarında yaygınlaşan bu kıyım, çeşitli değişkenlerden oluşuyor. İşte bu olayların nedenleri ve ortaya çıkan yol ayrımları her yerde konuşulmakta tartışılmakta.
Bu başlıkları her yerde tartışmaktayız;
Ekonomik Belirsizlikler: Türkiye, son yıllarda ekonomik dalgalanmaların etkisi altındadır. Yükselen enflasyon, oranlar ve gelir eşitsizliği gibi ekonomik değişkenler, insanların gelecekteki endişelerini artırıyor.
Siyasi Kutuplaşma: Siyasi görüş ayrılıkları, toplumsal birlik ve beraberlik duygusunu zedeliyor. Siyasi tartışmalar ve kutuplaşma, insanların bir araya geldiği güvenini azaltıyor.
Toplumsal Adaletsizlik: Gelirdeki dengesizlik ve adaletsizlik algısı, evrenselliğin düzeyi artırılıyor. İnsanlar arasında sosyal eşitsizlik, hakkaniyetin farkına varılması zedeleniyor.
Çevresel ve Şehirsel Sorunlar: Barıma sıkıntısı, trafik sıkışıklığı, sosyal hayatın sorunları, insanların yaşam sınırlarını düşürüyor. Şehirdekilerin sıkıntısı mutsuzluk hissini artırabiliyor.
Genç Neslin Endişeleri: Genç nesil, işsizlik, eğitim sistemi sorunları ve şiddet sorunları yaşayabiliyorlar. Nitelikli iş bulma baskısı ve ekonomik getiriler, gençlerin moralini bozuyor.
Medya ve Sosyal Medya Etkisi: Farkına sonradan vardığımız popüler gibi görünen ama mutsuzluğumuzu besleyen anlık mutluluk veren değerlerimizi sarsan; medyanın olumsuz haberleri ve sosyal medyadaki idealize edilmiş yaşam tarzları, insanların kendi yaşamlarını yetersiz görmelerine neden olabiliyor.
Çözüm arayışları ve toplumsal dayanışma ile çözümler bulunabilir bunun için gerekli olan önce hastalıktan kurtulmak iyileşmek…
Her günümüze dönüşümüz, belki de uzayıp giden bu listeden kaçışımızın bir göstergesi.
“Seçilmiş hayatları yaşayıp gidiyoruz.
Ne sende ne bende, biliyoruz her yerde hep bir kaçma...
Çok eski bir sahnede
Çok eski bir oyun bu,
Bıkmadan usanmadan
Aynı rolü oynuyoruz.” diyordu ya sanatçının bir tanesi.
Bugün bir değişiklik yapsak ve ön sıralarda otursak. Yeni bir doğa kurgusu yapan, kendini doğanın dışına alan, dostluklarını, arkadaşlıklarını rakamlar üzerine kuran, doğayı alınır satılır mal yapan, tüketime sunan hal böyle olunca, kendinin doğal bir varlık olduğunu unutan insanların ve insanlığın çırpınışlarını izlesek.
Çok eski bir sahnede sergilenen hayat oyununda ne yazık ki kurguladığımız her şey artık doğal değil, doğala özdeş!
“Her geçmişi yâd edişimiz, belki bir kaçış hikâyesi” dedim ama galiba değil.
İnternetten; pantolon, ayakkabı, peynir, arkadaş ve sevgili edinmeyi marifet bilen optik kabloların sunduğu hayatı da hayat bilen günümüz insanına inat biz o geçmişi özlüyoruz.
Zamanın kıymetini bilmek; çocuklarınızla, ailenizle birlikte geçirdiğiniz her anın kıymetini bilin. Çünkü çocuklar tekrar çocuk olmayacaklar, sizler de her zaman genç olmayacaksınız.
O nedenledir ki unutmamalı; insanlar mutsuz, insanlar ayrıştı, yeniden insan olmak, yeniden kucaklaşmak zorundayız kötü olduk ve ben de sorumluyum herkes de sorumlu çok üzgünüm güzel bakmayı unuttuk…
Hastalandık birbirimize dostça bakamıyoruz bir an önce iyileşmek zorundayız.
“Geçip giden şey, ömrümüz… Hani hep zaman zannettiğimiz…”