Güzellik, hoşluk, incelik, letafet, nezaket gibi kavramlara bugünlerde daha fazla ihtiyacımız var. Yaşam döngüsünün ve hengâmesinin bizlere yüklediği ağır sorumluluktan bir nebze olsun kurtulabilmenin yegâne çaresi güzelliktir.
Güzel insanlar sayesinde hayatımız daha da kolaylaşır. Yeter ki çevremizde sayıları az da olsa bu insanları bulabilelim, onlarla ülfet edelim. İnsan olarak hepimizin hasletleri, umutları, özlemleri, hayalleri var, hepimiz birer muştuya teşneyiz.
Güzellik ve letafet kavramlarını biteviye yaşamımızın vazgeçilmez umdeleri olarak kabul etmeliyiz. Aksi takdirde hâlihazırda hepimizin serzenişte bulunduğu fani dünyanın meşakkatlerinden, acılarından ve ilgisizliğinden sıyrılmamız mümkün değil gibi görülüyor.
Güzel insanlar, yüreklerinin ta derinlerinde insanlara ve insanlığa hizmet için kendilerini amade eden birer iyilik neferleridir. İyiliği ve inceliği yaşamın bir düsturu haline getirmişlerdir. En önemlisi de bunu yaparken herhangi bir çıkar beklentisi içinde asla olmazlar. Cemil Meriç’in dediği gibi: “İyilik yapıp sonunda karşılık bekleyen bir tefecidir.”
İyi ve güzel insan yetiştirmek eğitimin şiarı olmalıdır. Kendine mesleğine saygı duyan, insanları seven, zorlaştırmayıp kolaylaştıran, alanında donanımlı, kadirşinas ve ahde vefalı insanların sayısının arttığını tefekkür edelim: hayatımız ne kadar da kolaylaşırdı. Nahif düşünceli insanların sayısı arttıkça bizim de yaşamımız renklenecek, daha az yorulacağız. Kendimize ve ailemize daha fazla vakit ayırma imkânı bulacağız, bunun neticesinde mutlu insanların sayısı artacak.
Güzellik ve iyilik fıtrattan gelen bir özellik midir yoksa sonradan kazanılabilir mi? Kanaatimce her ikisi de mümkündür. Tıynetten gelen özellikler içinde yer alırsa ne âlâ işimiz daha da asan olur. Burada önemli olan sonradan da bu özelliklere sahip insanlarımızın sayısını artırma gayreti içinde olmalıyız. Zannederim kolay bir iş olmayacak lakin müspet neticeleri düşünüldüğünde şevk ile bu yolda ilerlememiz hususunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Benzeşim ilkesinden hareketle güzelliği toplumda yaygınlaştırabiliriz. Bunun için iletişime önem vermeli ve dilimizi etkili bir şekilde kullanmalıyız. Güzel dil, güzel insan demektir. Dildeki kabalık ve nobranlık sosyal yaşantımıza da sirayet edecektir. Eskilerin tabiri ile: “ Üslubu beyan ayniyle insan.” Bundan mütevellit kendisine gül atan birine zannımca kimse taş atma gafletinde bulunamaz. Zamanla iyiliği ve güzelliği herkes kanıksayacak, yaşam biçimi haline getirecektir. İşte o zaman gülen yüzlü insanların sayısı artacak, mutluluğun kol gezdiği toplumda huzur ve güven tesis edilecektir.
Peki, güzel insanları tamamen yitirdik mi, artık onlar aramızda yok mu? Yaşar Kemal’in dediği gibi: “ O güzel insanlar o güzel atlara binip çekip gitti.” mi? Her ne kadar bu lafızda doğruluk payı olsa da yine de yeis daima bizden uzak olsun, ümitvar olalım; sayıları az da olsa o güzel insanların, o inci tanelerinin kıymetini bilelim.
O insanlar nerede mi? Aramızda, yanı başımızda duruyorlar. İşyerinde derdinle hemhal olan gönlü güzel ve şefkatli arkadaşın, otobüste yan yana durduğun tanımadığın yol arkadaşın, apartmanında işlerin çözümünde ön ayak olan ve arabulucu rolünü üstlenen komşun, kahvede çay ocağında sohbet ettiğin kalender oyun arkadaşın, hastanede işlerini kolaylaştıran doktorun, fatura kuyruğunda sana yardımcı olan vergi memurun, daima ışık kaynağın olan baban, bir dokunuşla çocuğunun hayatını değiştirebilen öğretmenin, yad ellerde sana mihmandarlık eden dostun…
Hülasaikelam, güzel insanların şefkatinden, bilgisinden, tecrübesinden istifade etmeyi göz ardı etmeyelim; onlar hayatımıza bir nizam verirler, kargaşayı önlerler tıpkı bir “Çolpan” gibi.