Yazımın başlangıç kesitlerinde belirttiklerimden hareketle; “McdDonald’s” ta yemek yiyip, “Coca cola” ve “Nescafe” içerken, “Marlbora” sigarasını tüttürüp “Nestle” çikolataları yalarken, “Mercedes” ile gittiğimiz 7 yıldızlı “Müslüman otel”lerde “sefahat” içinde yüzerken, dolar ve borsayla birlikte “zikir” yaparken, TV karşısında birçok İslam ülkesinde çekilen “kanlı ve canlı darbe”li bir aksiyon filmi izlerken dışardaki Kudüs’e tabi ki kör kalırız!

Ne diyordu Allah(cc); "... musibet sizin başınıza geldiğinde, kendi kendinize "bu nereden geldi" diye soruyorsunuz öyle mi? De ki: "O, sizin kendi eserinizdir." (Al-i İmran, 165)

Ve boykot işine de gelip bitirelim;

Tamam, kabul haydi boykot edelim.

Ama dilimize doladığımız 3 -5 marka olmasın bu boykot.

Bize yakışır bir halde adam gibi olsun.

Bankalardan başlayalım mesela. Öyle ya milli sadece iki devlet bankamız var ve diğerlerinin büyük sermaye çoğunluğu muhataplarımızda. Üstelik ülkede 45 milyon kredi kartı kölesi var. Artık bankacılık Ş ve işlemleri yapmayalım ve adamlar bizim sırtımızdan para kazanmasın.

Sonra…

Hava yollarını kullanmayalım. Zira uçakları biz yapmadık. Uçak şirketlerinin de ortaklığında onlar olduğu için paramız onlara gitmesin.

Arabalara binmeyelim. Zira bizim ürettiğimiz arabada dâhi onların parmak izi var. Diğer araçların da kim tarafından üretildiğini biliyoruz zaten.

Sonra…

GSM şirketlerini kullanmayalım. Çünkü bunların da nerdeyse tamamı onların elinde.

Teknolojik aletleri kullanıp atalım. Bilgisayarımız, tabletimiz, telefonumuz olmayıversin. Hem o zaman adamların kurduğu sistemlerden adamları da aşağılamamış oluruz.

Artırın artırabildiğiniz kadar.

Olmadı değil mi?

Olmaz tabi…

Çünkü adamlar bilginin gücünü elinde tutuyor ama bu bilgi erdemsiz.

Bizler ise üzerinde tepindiğimiz manevi mirasın varlığını bilmemize rağmen elin oğluna muhtaç…

Peki ya yüreğimizi dağlayan fotoğraflar ve videolar?

Bebek, çocuk, kadın, yaşlı demeden katleden, kendinden olmayanlara yaşam hakkı tanımayan, kendi yumurtasını pişirmek için dünyayı ateşe veren zalimlerin faili oldukları vahşet görüntülerini ve resimlerini paylaşmak ne oradaki mazlum kardeşlerimize bir fayda sağlar, ne bizim onlara uzatmamız gereken yardım eli için bir katma değer üretir.

Bu tür durumlarda yapılan bu ve benzeri paylaşımlar insanları psikolojik olarak bir yıkıma uğratmaktan, çaresizliğe sürüklemekten, umutsuzluğa düşürmekten başka bir işe yaramaz ki biz bunun toplumdaki yansımasını bence İŞİD denen zalimlerin kafa kesme görüntülerinde ziyadesiyle tecrübe ettik.

Ben kendi adıma vahşet görüntü ve fotoğraflarının o zalimler tarafından servis edildiğine de adım gibi eminim. Lütfen ama lütfen onların bu amaçlarına hizmet etmeyin.

Pek tabi ki, tepkisiz kalalım demiyorum ama bu zulmü duyurmak için illa ki bu tür görüntü ve fotoğrafları paylaşmamız ve bizim zaten artık kırıntılarıyla avunduğumuz vicdanlarımızı daha fazla törpülemeniz gerekmiyor.

Yazarçizerimiz kalemiyle, fikir sahibimiz ilmiyle, hatibimiz haykırışıyla, tarihçimiz bilgisiyle, canı acıyıp sol tarafı kanayan yüreğini sağarak bunu pekâlâ yapabilir. Ama ne olur bu mesajın ulaştığı dostlar artık bu tür görüntü ve fotoğrafları paylaşmayın.

Kaldı ki ne acı ki onların yaptığı zulmü yine onların kurduğu sistemler üzerinden ama onlar müsaade ettiği kadarıyla haykırıyoruz.

Kalbiyle akleden bir insan için bence bu bile bizlere utanç olarak yeter de artar…

Görelim artık;

En karşıt olanlarımızın bile ‘evrensel değerler’ denince gayrı ihtiyarî yüzünü Batı’ya dönmesi tesadüf değil; incelikle uygulanmış planlı bir örtbas etme senaryosunun neticesidir.

Çünkü batı, son birkaç asırdır ilerleme ve aydınlanma illüzyonuyla sömürgeci geçmişinin günahlarını aklayıp örtbas ediyor. Bu da yetmiyor, bir de üste çıkıp dünyanın bütün ötekilerine arsızca, utanmazca, pişkince ‘gelişme’, ‘insanlık’, ‘erdem’ ve ‘etik’ mamulleri satıyor.

Yani aslında bugünkü ihtiyar dünyanın içinde, birbirine benzemeyen iki ayrı dünya var.

O dünyalardan biri; yeryüzünde adaleti tesis edecek güce ve imkâna fazlasıyla sahip olduğu halde, bile isteye zalim! Üstelik, insanlıkları o kadar umutsuz bir halde ki; onlardan insaf, adalet, hakkaniyet ve merhamet bekleyen kalmadı artık! Çünkü elde ettikleri bilgi krallığının erdeminden yoksunlar!

Diğer dünya; evet utanması gereken bir acziyet içinde, yoksul, yoksun ve bazen çaresiz ama bütün bu öfke ve kahır ahvali içinde bile adaletten ve merhametten tamamen nasipsiz, insan olmaktan o kadar uzağa düşmüş değil!

İnsanlığın geleceği için, bir umut varsa ve bu umut hala diri ise; evet, umut onlarda, onların kalplerinde ama onlar da üzerinde tepindikleri kadim mirastan bihaber durumda!

Peki Kudüs kurtulur mu?

Pek tabi ki kurtulacak…

Ama biz inancımızın hakkını verene kadar bu esaret kim ne yaparsa yapsın devam edecek.

İnanmayanlar açıp biraz tarih koklayabilirler.

Bitirirken yüreklerimizi göğe yakın tutup duanın kanatlarına tutunalım;

Ey güçlü Rabbim!

Senin ayetlerine küfredenler senin peygamberlerini yalanlayıp haksız yere öldürenler ve adalet eşitlik istemek için ayaklanan kullarını öldürenler hâlâ yeryüzünde egemendirler. Müjdelediğin azabı onlara ulaştır!