Ekonomik çıkar arama çalışmalarımız tüm hızıyla devam ediyor. Her ne kadar hâlâ sağlıklı bir yol bulamamış olsak da.
Farkettiniz mi bilmiyorum 7’den 70’e herkesin derdi neredeyse aynı: Refah Düzeyi Yüksekliği. Sokak röportajlarında ilk ve ortaokul öğrencilerinin dahi muzdarip olduğu konuları aşmaya çalışmak hepimizin boynunun borcu sanırım. Fakat görün ki elden ne geliyor… Yine bazı cenahlardaki bu muzdaripliğin esas sebebinin azgınlık olduğu hususu da ayrıca sosyologlar tarafından araştırılmalıdır. Çünkü zenginlik yahut fakirlik kavramları hâlâ insandan insana, dinden dine, mezhepten mezhebe değişim göstermektedir. Belki de neoliberal ekonomi modelinin sonucu bu değişimi insanların havsalasına yerleştirmiş olmaktır. Öğrenilmiş çaresizlik boyutu ise psikologlar tarafından ivedi bir nihayete kavuşturulmalıdır.
Geçen yazımızda ekonomik enstrümanlardan borsayı incelemiştik. Bugün ise daha fiziksel bir fenomeni konu alalım: Emlak.
Emlak sektörü son 10 yılın zirvelerinde görünüyor. Konut Fiyat Endeksi geçen yıla oranla nominal olarak %153,1 oranında artış gösterdiği belirtiliyor fakat hissedilenin daha yüksek olduğunu söylemek gerek. Ülkemizde yaşanan Maraş depremi sonrası arz-talep ilişkisindeki büyük dengesizlik de yine bu oranın artmasına en çok sebebiyet veren durumdur.
Son üç yıldır ülkemizin birçok bölgesinde yaşanan fay kırılmaları hepimizi teyakkuza geçmeye itti. Deprem olmaz dediğimiz bölgelerde dahi yaşanan sarsıntılar ülkemiz insanını emlak konusunda daha hassas bir hale getirdi. Ve elbet bu hassasiyet de diğer insanlar tarafından suistimal edilmeye açık bir haldedir. Nitekim hunharca suistimal edilmektedir.
Peki bu suistimale engel olabilecek bir kurum söz konusu mudur? Hayır. Çünkü kurumlarüstü insanlar dengesizliğin getirmiş olduğu ve serbest piyasa etkisindeki bu sektörün de büyük zorluklar içerisinde olduğunu görüyorlar. Yakın zamanlarda bir müteahhitle konuştuysanız değişen fiyatlara yetişemediği hususunda birçok serzenişte bulunacaktır. Haklılık payı yüksektir. Suçlayamayız. Ama vatandaşı göz ardı etmek de müteahhitlik mesleğine yakışmamaktadır. Özellikle yapılarda kullanılan malzeme eksikliği yahut kalitesizliğinin birçok cana sebep olduğunu henüz yeni gördük. Ve bu ülkemize çok pahalıya mal oldu. Bu sebepledir ki vicdanı sürekli kontrol etme gerekliliği asla unutulmamalıdır.
Yine arsa fiyatlarındaki fahşiyat Türk lirası karşısında büyük bir muzafferiyet kazanmış görünüyor. Arsa yahut küçük tarla tapuları çok yüksek fiyatlar düzeyinde seyretmekte ve halkın alamayacağı alsa dahi üzerine yapı kuramayacağı bir hale dönmüştür.
Emlak yatırımcıları bu konuyla alakalı spekülasyonların olduğunu kabul etmekle birlikte, insanlar için en kazançlı yatırımın hâlâ emlak alanı olduğu konusunda hemfikir görünüyorlar.
Eskilerden duyduğum bir atasözüyle bu köşe yazımızı da bitirelim:
Bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun.