Fikir Günlüğü

Çin ekonomik kalkınmasının sonucunda dünyanın en büyük ekonomik güçleriyle yarışır hale geldiği gibi kimi konularda da Amerika dahil önde gelen kalkınmış ülkeleri geçmiş durumda. İdari şekli komünizm olsa da Marksizmi ve Sosyalizmi kendine göre yorumlayarak farklı bir idari yapıya ulaştı. Ekonomik olarak kapitalizmi uygulayan ülkede, düşük ücret, bol üretim ve yüksek ihracatı önceleyen ekonomik politikalar başarıyla uygulanıyor.

Ekonomik kalkınmanın ve gelişmenin, siyasal sistemle beraber hatta ondan da daha önemlisi insan haklarının, demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesiyle at-başı gittiği konusundaki ezberimizi Çin bozuyor mu acaba? Eğer öyleyse demokrasi açısından bu vahim bir durum olacaktır. Hemen baştan bunun insanlık tarihinin tüm kazanımlarına ve tecrübelerine aykırı olduğunu belirtelim ve alışılmış paradigmanın içindeki bu paradoksal duruma bir göz atalım: Öncelikle ekonomik gelişme ve kalkınmanın aynı şeyler olmadığını söylememiz gerekiyor. Maddi anlamda meydana gelen artış eğer insan hayatına yansımıyor, yaşam konforu, kültür, sanat, demokrasi, inanç gibi manevi alanda karşılık bulmuyorsa, kalkınmadan bahsedilemez. Geçmişin Sovyetler Birliği ekonomik alanda Amerika Birleşik Devletleriyle yarışırdı. Çelik üretiminde, uzay teknolojisinde, silah yapımında. Fakat Rus halkı kendi yöneticilerine şöyle bir isim takmıştı: "çelik yiyiciler".

Yani yemeği zor buluyoruz, çelik mi yiyelim?

Çin'deki insan haklarına aykırı uygulamalar uzun yıllardır eleştiri konusu olmaktadır. Basın, sivil kuruluşlar, insan hakları örgütleri ve hükümetler Çin'deki insan hakları ihlallerini gündeme getirmekte ve Çin'i zaman zaman açıkça suçlamaktadırlar. Mahkemesiz tutuklama, zorla ve işkenceyle itiraf ettirme, en temel haklardan mahrum bırakma ve ölüm cezasının aşırı sıklıkta kullanılması Çin'deki insan hakları ihlallerinden bazıları olarak sayılabilir.

Temel insan hakları konuşma özgürlüğü, basın özgürlüğü, adil bir şekilde yargılanabilme, oy kullanabilme ve mülkiyet hakkı olarak bilinmektedir. Ancak Çin'de bu hak ve özgürlükler devlet tarafından güvence altına alınmış değildir, bu hak ve özgürlükleri ihlal edenler hakkında ceza soruşturması uygulaması eksiktir.

Politik içerikli beyanatlara karşı en ağır sansür uygulanan ülkelerin başında Çin geliyor. Ayrıca internet üzerinde de açık bir sansür var. Birçok web sitesi üzerinde blokaj uygulanmakta. Hükümet sosyal durumu bozacağını öngördüğü her türlü protesto ve gösteriye başından engel oluyor. Tiananmen Meydanı'nda 1989 yılında yapılan protesto gösterileri ve katliam gibi sonuçları hâlâ hafızalarda. Hükümet bu tür olayların tekrarından çok korkuyor.

Çin'de kurulu muhbirlik teşkilatı da uluslararası topluluğun dikkatini çekecek boyutta. Çok kapsamlı ve geniş çaplı ispiyon ağı içinde kameralar, yüz tanıma programları, bilgisayar ve teknolojik araç kullananların kayıtlarının tutulması ve izlenmesi ve her türlü sosyal aktivitenin mümkün olduğunca takibini içeriyor.

Ülkede yukarıda sözünü ettiğimiz baskı ve insan hakları ihlallerinin en sık yapıldığı bölgeler Tibet ve Xinjiang eyaletleri. Özellikle Xinjiang bölgesinde Türk ve Müslüman Uygurlar yaşıyor. Yaklaşık 1 milyon nüfusla bölgede Çinli olmayan etnik nüfusun en büyük kısmını Uygurlar oluşturuyor. Çin ülkesinin Batı kısmında yer alan bölgede Uygurlar dışında Kazak ve Kırgız Türkleri ve diğer Müslüman Türk milletler yaşıyor. Bölgede resmen kısırlaştırma ve soykırım uygulandığına dair haberler geliyor. Tüm ülkede nüfus artış hızı %4 düşerken, Türk ve Müslümanların yaşadığı bu bölgede düşüş oranı %24 olmuş. Hükümet soykırım ve zorunlu kısırlaştırma iddialarını kabul etmese de asimilasyon uygulamaları, kültürel ve sosyolojik soykırım, etnik farklılığın ortadan zorla kaldırılması reddedilemeyecek boyutlarda.

Türk bölgelerinde polis şiddeti ve dini baskı çok fazla. Zorla toplama kamplarına götürülen Türk-Müslümanların düşünceleri beyin yıkama yöntemleriyle değiştirilmeye çalışılıyor. Etnik kimlikleri ve dini inançları ortadan kaldırılıyor. Görgü tanıklarının ifadelerine göre zorla kabul ettirme, işkence, fiziksel ve fizyolojik taciz, cinsel taciz, zorla çalıştırma kullanılan yöntemlerin bazıları. Birleşmiş Milletlerin ölçütlerine göre Çin, Uygurlara karşı soykırım uyguluyor. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisinin 2020 yılı raporuna göre insanlığa karşı işlenen suçlar işleniyor. Küresel Kölelik İndeksine göre Çin nüfusunun binde 2,5'luk kısmı köle. Devletin kendisinin yol açtığı bu modern kölelik sistemi resmi olarak 2013 yılında sona erdirilmiş gibi görünse de zorla çalıştırılma, toplama kampları, yeniden eğitme kampları (beyin yıkama merkezleri) hâlâ aktif ve kamplarda zorla çalıştırılan binlerce mahkûm ve köle bulunuyor.