Şu geçeni durdursam, çekip de eteğinden soruversem "Haberin var mı öleceğinden?"

"Ana rahmindeydik indik pazara bir top kefen aldık döndük mezara." serlevhasını asmak isterdim ilçe merkezinin en göz alan noktasına. Ahirde varacağımız mekânın dikkatimizi çekmesi için... Alıp verdiğimiz her soluk ve şükrü anlamak için... Belki biraz da hizaya çekilmek adına! Hiç ölmeyecekmiş gibi her şey benim diyenlere inat... Radyodan bir istek parçası gibi "Ölüm var ağalar, beyler! Ölüm var!" diye haykırmak istiyorum.

Herkes orada tek tip elbise giyer: Boydan boya bembeyaz bir kefen... Ve orada herkes aynı suallere muhatap olur. Yok sen kıdemlisin, vazgeçilmezsin değil. Zenginsin, siyasetçisin, makam sahibisin hiç değil. Akı da karası da aynı. Hak Teâlâ’nın dergâhında hesaplar dürülür bir gün.                     

Sanır mısın ki musalla taşları hep boş kalır? Gasilhaneler yıkamayacak mı bir daha cenaze? Salalar verilmeyecek mi minarelerde filan yerli, falancanın oğlu  / kızı diye. Ölüm hep başkasının evinde mi? Hep bizden ötesine mi gelir? Ta ki ateş düştüğü yeri yakana kadar...

İlçenin girişinde tüm heybetiyle yaşam kadar gerçek tavrıyla bizi ilk karşılayanlar kimlerdir? Hangi mahallenin sakinleridir? Hiç düşündünüz mü? Geçerken bir Fatiha okudunuz mu? Yerinizi ayırttınız mı orada? Şöyle güzelinden, ilçeye muntazır... Duymadım bir şey mi dediniz? Yoksa ölmeyecek misiniz asla? Abıhayatı mı buldunuz tüm insanlardan gizli? Lokman Hekim'in tam buldum dediği vakit bir rüzgârın elinden aldığı ve karanlık sulara gömdüğü… Abıhayat ölümsüzlük suyu. Karada Hz. Hızır mıyız yoksa deniz de Hz. İlyas mıyız sonsuza değin yaşayacak olan, insanların 24 saat yardımına koşan?                         

İlçe Asri Mezarlığı ne kadar da doldu kısa sayılacak bir sürede. Yolçatı güzergâhında ilçeye hâkim bir tepecikte selamlar sizi. Güneşin doğuşunu seyreder. Gültepe Mezarlığı ne kadar da dolu. En kalabalık mekânı ilçemin... İlçeyle bütünleşmiş neredeyse. Güneşin batışını seyreder. İlçemin girişinde ve çıkışında iki ebedi istirahatgâh. Mesaj mı acaba? "İki kapılı bir han da gidiyorum gündüz gece." diyen Âşık Veysel neyi anlatıyor? İnsan da güneş gibidir; doğar ve batar. İki kapılı bir handır dünya; bir kapısından gireriz, diğerinden çıkarız.                                                            

Birbirimizi kırmaya gerek var mı, rencide etmeye? Sorarım size. İşimiz hiç bitmez değil mi? Al sana Gültepe Mezarlığı… İşi bitmemiş onca insan! Kendisini vazgeçilmez gören… Hırsımız mı var makam üstüne. Ondan ötesi İlçe Asri Mezarlığı… Daha yapacaklarımız var ama daha ev alacağız. Durun hele araba alacağız. Para kazanacağız, karpuz keseceğiz... Daha, daha… Yap yapabilirsen. Nereye, neye kadar? Bir cümlenin bitimindeki noktadır ölüm. Yaşarken aklımızın ucuna dahi getirmediğimiz, hiç ölmeyecekmişiz gibi… Yahya Kemal’in Sessiz Gemi adlı şiirini dinleyin bu satırları okurken. Ölümü bu kadar güzel ifade eden, geride kalanları kendi gerçekliğinde bu kadar teskin eden başka şiir yok sanırım.                             

"Ölüm var!" diye haykıran merhume Emmemiz vardı. "Dünya boştur." diyen. “Öhö öhö!” dediğimizde bize kızan... Anlayamazdık çocuk ve cahil aklımızla, sonra anladım deliliğin dehalıkla bıçak sırtı gibi olduğunu. Dehayla delilik arasında aslında fark olmadığını gördüm. Okumanın insanı düzeltmediğini sorguladım. Neden o zaman kürek çekmelerimiz? Akıntı ters biliyorum. Tersi düze çeviremedikten o, kaybetmişi kazanamadıktan sonra ne bekleriz memleket eğitiminden? Eğitim ki çocuk oyuncağı olmuş eğitim dışındakilerin elinde. Ah ki ahlar bize.         

Eğilmeyen, bükülmeyen, kırılmayan insanlar yetiştirmek isterdim ilçeme. İlçem ki ezikliğini hep yaşadı bunun. Sesi gür, hareketi vakur, yaptığı işle mağrur; ele güne mahcup etmeyen, bizi onurlandıran, şad ve yâd eden. Ve mesafe kateden gelişmeyle… Kendi yetiştirdiği, emzirdiği çocuğuyla gurur duyan insanlar görmek isterdim. Yok ama! Ne kadar sessizsek, ne kadar siliksek, ne kadar pasifsek o kadardır değerimiz. İstenen de bu, yaptığımız da. İl ve ülke çapında adamlarımız var biliyorum. Başkasının sohbetine hayran olanımız kendi çocuklarının sohbetine de hayran olsun. Başkalarının zekâsına hayran olanımız kendi çocuklarının zekâsına da hayranlık duysun. Ben bu ilçenin bütün çocuklarıyla hemdemim. Onlara güveniyorum, onların yanındayım. Yanlışlarıyla, doğrularıyla ben de onlardanım, onlar da bendendir.

Aldığımız soluğun hakkını verebilmek, idrak edebilmek yaradılışın gayesini, vakıf olabilmek iki cihan serverinin yoluna ve sunulan yaşama saygı göstermek adına şükretmeliyiz. Ebedi yaşamın ilk kapısı… Varlıktan yokluğa, yokluktan varlığa geçişin eşiği... Sonranın beşiği... Münkir ile Nekir... Getirin der teker teker. Sen misin gönül yıkan? Sen misin yalan söyleyen? Sen misin hak yiyen? Sorular zorlaşır. Hesap terletir, aklımız başımıza gelir! Lakin vade dolmuştur.      

"Ölüm var!" diyen Emmemiz vardı köprüye giderken… Eski toprak evlerin birinde yolun kenarında…“Dünya boştur.” diyen… "Öhö öhö!” dediğimizde bize kızan…

"Dünya hoştur ama boştur." derdi dedem. Hoşluğunu yaşayamadık ama boşluğunu iyi biliyoruz fani dünyanın.