Fikir Günlüğü
Selçuklu aile mensupları yeni kurdukları devlet için ve Gazneniler'i yenmek için girdikleri büyük fedakârlıkların boşa gitmemesi için birlik halinde kalmaya yemin ettiler. Çağrı Bey Horasan'ın doğusunu aldı; Musa Yabgu Afganistan yönünü aldı. Çağrı oğlu Kavurt'a Kirman, diğer oğul Alp Sungur'a Yakuti verildi. İbrahim Yinal ve Kutalmış doğrudan Tuğrul Bey hizmetine verildiler.
Görüldüğü gibi Devletin kuruluş aşamasında birliği korumak ve milli kalmak baş ilkeydi. Ne yazık ki daha sonra Orta Doğu yoz kültürünün yavaş yavaş hakimiyet kurmaya başladığını, isimlerden başlayarak giderek milliliği kemirdiği görülecektir. Yerli ve millilikten uzaklaşarak başka kültürlerin etkisine girme Selçuklu'yu olduğu gibi ilerideki Türk cihan devleti Osmanlı'yı da kemirip bitirecektir.
Türk devlet geleneğinde Kut kavramı vardır. Kut, Tanrının Türk hükümdarına bahşetmiş olduğu lütfun adıdır. Bu lütuf yeryüzünü idare etme görevidir. Ancak Kut, birtakım millet ve kültürlerde olduğu gibi hükümdarı kutsal hale getirmez. Onu ilahi bir varlık yapmaz. Türk töresi gerçekçidir, pragmatisttir. İnsanüstü, ilahi güçleri özellikle Orta-Doğu yoz kültüründe çok sıklıkla görürüz. Bir öte Dünyanın insan davranışlarına yön verdiği düşüncesi Türk töresinde ağırlık taşımamaktadır. Kut alan hükümdar kanun ve töre önünde hesap sorulabilir ve sorumlu durumdadır.
Gazneli Sultan Mesud topraklarına izinsiz giren Selçuklulara karşı mücadele başlatmıştı. Selçuklular büyüyüp çoğaldıkça yeni Yurt ihtiyacı duymaktaydılar, göçe mecbur kalmışlardı. Af dilediler ve Mesud'a hizmet edecekleri sözünü verdiler ama kabul edilmedi. Aralarında 1035 yılında Nesa Savaşı'yla başlayan kıyasıya mücadele süreci 1040 yılındaki Dandanakan Savaşı'yla bitti. Bu arada Selçuklular Nişabur'u ele geçirdiler.
Biraz da Dandanakan'a kadar gelen sürecin ilk aşamalarına değinelim.
Oğuzlar'ın Kınık soyundan gelen Selçuklular'ın bilinen ilk atası Dukak Bey'dir.
Oğuzlar Seyhun Nehri ve Hazar arasında Yabgu idaresinde yarı-göçebe yaşarlardı. Kuzey komşuları Kıpçaklardı. Kıpçakların dağılması ve iktisadi-sosyal başka sebeplerin de etkisiyle Yabgu ile Dukak oğlu Selçuk Bey arasında çekişme doğdu ve Selçuk Bey 100 kadar atlı ile Cend'e göç etmek zorunda kaldı. Diğer Oğuz boyları onu izleyerek etrafında toplandı ve Selçuk Bey çok güçlendi.
Samanoğulları Buhara yakınındaki Nur kasabasını Selçuklular'a Yurtluk olarak bağışladı. Selçuk Bey ölünce oğlu Arslan Yabgu başa geçti. Ancak bölge Karahanlılar tarafından ele geçirince yoğun baskıyla karşılaştı. Çağrı Bey Doğu Anadolu'ya sefer yaptı ve bölgenin ele geçirilebilir olduğu müjdesiyle geri döndü (1016-1021).
Arslan Yabgu rakip Karahanlıların başı Ali Tegin ile barış ve ittifak yapmayı başardı ama bu yüzden Gazneli Sultan Mahmud tarafından berteraf edildi. Zira Sultan, Arslan Yabgu'nun bölgede fazla güçlenmesini ve başka güçlerle ittifak kurmasını kendisi için ciddi bir tehdit kabul etmişti.
Sultan Mahmud, Arslan Yabgu'yu huzuruna çağırdığında 10 bin kişiyle geldiğini öğrenince yalnız gelmesini ister.
"Biz her zaman Hind tarafına, kâfirlerle gazaya gitmek zorundayız. Böyle olunca Horasan ihmâl ediliyor. Sizden beklentim odur ki, aramızda bir sözleşme ve yardımlaşma olsun. Kuvvetli bir düşman peyda olursa, yardıma ihtiyaç olacaktır. Yardımı esirgemeyesiniz”.
Arslan Yabgu: “Sultan’a bağlılık konusunda bizden kusur ve ihmâl olmaz”.
“Askere ihtiyacım olursa bana ne kadar yardım edebilirsiniz?”
Arslan gençliğinin ve içkinin verdiği gurur ve cesaretle Silahtarından bir yay ister.
“Bu yayı kendi kavmime gönderirsem 30.000 kişi derhâl atlanırlar” der.
Sultan Mahmud “Daha fazlasına ihtiyacım olursa diye tekrar sorar”.
Arslan Yabgu elindeki oku Sultan Mahmud tarafına atarak
“Bu oku kendi kabileme işaret olarak gönderdiğim her zaman 10.000 kişi daha gelir” diye cevaplar.
Yabgu, Sultan sordukça üç ok ve bir yayla toplam 100.000 kişinin geleceğini taahhüt eder.
Sultan Mahmud, Daha fazla lâzım olursa, diye sormaya devam eder.
“Bu oklardan birini Balhan Dağı’na (Hazar’ın Güneydoğusu) göndersem, 100.000 atlı daha gelir”.
Sultan aynı soruyu tekrarlayınca “Bu oku Türkistan’a gönderirsem, 200.000 atlı der.
Sultan Mahmud bunun üzerine "Bir yay ve üç okla, maaşsız, ücretsiz bu kadar orduyu emre amade edebilen bir kimseyi hafife almamalıdır” diyerek, onu ve adamlarını yakalatır. Gece yarısı zincirlere vurulmuş olarak, hapsedilmek üzere Hindistan’daki Kalincar kalesine gönderir. Oğlu Kutalmış ve adamlarının çabası Arslan'ı kurtarmaya yetmez, 1032 yılında hapiste ölür.
Ailenin başına geçen Çağrı ve Tuğrul Beyler bölgede kalamaz ve Ceyhun'u geçip Horasan'a gelirler.