Elazığ dışında yaşayan bir Elazığlı, bir vesile ile de olsa memleketine gitmek için fırsat kollar. Bu sadece Elazığlılar için de geçerli değildir. Çoğu insana göre de bu bir insan doğasının gereği kabul edilmektedir. Bayramlar, tatiller, etkinlikler bir fırsattır memlekete, Elazığ’a gitmek için...

Memleketine uzun bir zamandır gidemedim fikrine oldukça önyargılıyımdır. Faraza hoşlanmadığınız bir kişi, olumsuz bir şey adına da olsa memleket bir noktada vatandır, topraktır, tarihtir, kültür, anılardır. Geçmişe sahiplenme, geçmişi unutmama adına da olsa memleket gerçekle bütünleşmek; hasrete ve özleme son nokta koymaktır.

Tatiller, düğünler, sünnetler, etkinlikler bir pusula ve haberdir Elazığ’a gitmek için. Bilgisayar, görüntülü yayınlar, cep telefonları gibi teknolojik imkânlarla herşey gibi Elazığ da çok yakın artık. Büyüklerin eli öpülüp duaları alınmadan, dostlarla muhabbet edilmeden, Harput’a manevi bir nefesle selam verilmeden, Keban ile anılar canlandırılmadan, Hazar’a bir adım atmadan Elazığ’a hiç insan gitmiş sayılır mı?

Hiç bilgisayar, cep telefonları gibi teknolojik imkânlar Elazığ’ın tadını verir mi? Elazığ’ı, hayatı canlı canlı yaşamak, bilgisayar ve cep telefonu ile aynı olur mu?

Yine zorlanmadan Elazığ’a doğru yol alır vasıta tıpkı seksenli yıllarda Ankara’ya geldiğim gibi... Akşam saatlerinde Kale’nin güzel ışıklandırması ile “Kömürhan Köprüsü Harput’a Bakar” türküsü aynı tazeliğini koruyordu sanki… Bismillah ile Kömürhan bir başka beldenin, memleketin topraklarına girişin başlangıcıydı. Kömürhan Köprüsünün Malatya tarafındaki girişinde köprü başındaki küçük yazıyla da olsa İsmet Paşa Köprüsünün adının yazılı olduğu levha ilk soru işaretini zihinlere bırakıyordu.

Malatya-Elazığ arası karayolu arzu edilen kadar olmasa da daha iyi olacağa benziyor. Kömürhan Köpüsü’nün Malatya tarafındaki minik dinlenme tesisine selam verecek Elazığ tarafındaki genişleme çalışmalarında henüz istifade edilerek benzer bir hizmet modeli henüz oluşturulamamış.

Kayseri’ye otuz kilometre kalmışken ili tanıtan adeta kimlik bilgileri sizi karşılıyorken, Elazığ’da on kilometre civarlarındaki yaklaşım trendinde bu kimlik bilgileri daha erkenden size bilgiler veriyordu. Yani büyükşehir olma yolunda da bir kıpırdama yoktu.

Elazığ, şehir giriş ve çıkışları ile yeşille kucaklaşarak sıcak bir hava estirmeye başlamış yeşil ve şelaleler bir Ankara ve Keçiören havasını andırıyor gibiydi. Yıllardır Harput ya da Elazığ’ın festival ve şenlikleri yapılsın, önerileri dikkate alınmış olacak ki  şenlik isminde karar kılınmış ve Elazığ bu şenliklere ev sahipliği yapmaya hazırlanıyordu. Gönül bu şenliğin geçen yılki eksiklikleri  kapatarak sanatçı konserleri havasından Harput, Elazığ kültürü ve musikisinin öne çıkmasını ve bu arada bir şeylerin konuşulmasını arzu ediyor.

Harput’ta eskiye nazaran bir ilerleme var ama yeterli değil. Çok güzel projeler geliştirilerek Harput havadar bir iklime hâkim olan sığınılacak bölge imajından öte geçmişle bugünün uyum içerisinde buluşturulduğu bir inanç ve kültür merkezi haline getirilemez mi?  Harput’ta ziyaretlerinin güzelliğine gölge düşüren Türbeler önündeki ısrarlı alış-verişlere ve fatihanızı, tefekkürünüzü engelleyen Allah kabul etsinli yakarışlı talepler keşke insanları rahatsız edici boyutlarda olmasa ve bu sorun keşke çözümlenebilse... Mesela Darende bu sorununu  çözmüş. Vakıf ve dernek hizmetleri ile bu hizmetler daha profesyonel hale getirilmiş. Sadece bu kadar değil. Fatih Ahmet Baba türbe ve mescidi etrafında eriyen mumların hacmi üzücü. Ya Türbede yatan on civarındaki kadın ve çocukların hali! İşte Darende örneği ile vakıf veya belediye bu soruna el atarak bu işe daha makul bir çözüm üretebilir. Bu güzel mekânlara hizmet edenleri elbette tebrik ediyorum ama bu mekânlar daha güzel bir halde olamaz mı? Burada hizmet edenlerin hizmetlerine elbette saygı duyuyoruz ve istisnalar kaideyi bozmaz diyoruz. Ama olumsuzlukları da görmezlikten gelinemez. Örneğin burada çalışanlara öncelik verilerek bu güzel mekânlar daha rahatlatıcı bir hale getirilemez mi?

Orada bir köy var yakında diye kendinden sıkça bahsettiğimiz Üçağaç Köyü ne alemdeydi acaba?

Nihayet Üçağaç Köyünün tabelası takılmış ama köyün ötesi levhanın altına yazılmamıştı. Hal, Hacusur…köyleri ve Şeyhan, Kuru Çay, Mağara mezraları ki yolların sadece izleri var. Gerçi   bir kilometre olan yolun da adı asfalt. Okul henüz eğitime kapalı, ezan sesleri hâlâ duyulmuyordu buralarda. Tek teselli köy-des projesi kapsamında evlere suyun gelmesi idi. Buna da kuşlar, hayvanlar gönül koymuşlardı. Çünkü bu defa onlar susuz kalmışlardı! Tabii ki bir diğer teselli de dün ağaç diktiğimiz ağaçların güzel bir orman haline gelmesi idi.