Bilimin Işığı

Hatırlatalım; 16 Temmuz 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” adıyla bir kanun yayımlandı.

Yayınlayan ve uygulamaya koyan bugünkü iktidarın önceki dönemde Başbakan olan Tayyip Bey’dir. Bu yasa ile önerilen bir projenin uygulanmaya konulması için ön hazırlıkların yapılmasını sağlayan kanun…

Projenin ajandasına göre AKP+PKK işbirliği ile bir süreç başlatılacak bunun için çok kapsamlı ön hazırlıklar yapıldı. Başta öncü kuvvet olmak üzere topluma “akıl vermek” üzere görevlendirilen “Akil Heyetler” oluşturuldu ve bunların aracılığıyla proje halka güya dolaylı olarak sunuldu.

İktidar ve ona bu projeyi yaptıran “üst akla” göre bu proje ‘ülkeyi refaha çıkaracaktı ve böylece kin ve nefrete dayalı bir süreçten vaz geçilecek, kin ve nefret kimseye fayda vermez noktasından hareket edilmeyecekti.’

O günkü ifadelere göre önerilen projenin özeti şöyle idi; Tayyip Bey başkan olacak, bunun için AKP+PKK ortaklığıyla bir yeni anayasa hazırlanacaktı…

Bunun için bu projenin halka kabul ettirilmesi için “Akil Heyetler” kuruldu. Bunlar sözde kanat önderleri, sanatçılar, bazı akademisyenler, etkin bürokratlar olmak üzere…

Oluşan bu gruplar her bir bölge için ayrı idi. Bu akıl verenler halka gidip toplantılar yapacak ve PKK ve onun başı olan eşkıyayı “sevimli” göstermeye çalışacaklardı, hedef böyle belirlenmişti.

Ve aynen öyle yaptılar.

Akdeniz Bölgesini dolaşan bu heyetlerden biri Antalya’da Aksu’da bilmem ne parkında bir toplantı düzenledi. Akil Heyete “akıl vermek” üzere bendenizi de kanat önderi bir akademisyen olarak o günkü Antalya Türk Ocağı yöneticilerinden bir arkadaşımız toplantıya katılmamı istemişlerdi. Katıldım.

Heyet üyeleri; Muhsin Kızılkaya, Hilal Kaplan (Bengisu), Lale Mansuroğlu, Hüseyin Yayma, Ahmet Kaya…

***

Toplantıda küçük gruplar halinde görüşler bildirilirken topluluğa hitaben yapılan konuşmalar da oluyordu. Ahmet Kaya: “Akil heyetinin kelime anlamı “makul olmak” demektir yani bizler bu proje karşısında makul olmalıyız. Otuz yıllık savaşın sebebi devlettir. Çözümü destekliyorum. Açılım; cumhuriyetle baskı altına alınmış halkların ve azınlıkların gasp edilmiş haklarının iadesi için bir girişimdir.”

BDP Temsilcisi Hülya Ayık: “Kimliğin anayasal güvence altına alınmasını istiyorum. Tarafları eşit koşullarda görüyorum ve eşit şartlarda görüşmeli.”

İbrahim Tanpınar: “Başlangıç yanlıştır. Yugoslavya örnektir. Neden topluma bilgi verilmedi? Süreç ayrışmayı beraberinde getirir.”

Nevin Kır: “Farklılıklar olabilir. Dilini konuşmalı, dil seçimi olmaz dili Tanrı verir.”

Satı Altıntaş: “Bilinçli olarak ayrıştırma başlatılmıştır.”

R. Uyaroğlu: “PKK baskısıyla ekonomik gelişme olmuyor. Süreci destekliyorum.”

Oğulcan Muşaroğlu: “Politik kafalara cevabımdır, nabza göre şerbet vermek değil, nabzı tutmaktır amaç. Açılım konusunda her türlü fikirde olan insanlar var. Burada konuşulan konu; ülkenin geleceği ile ilgilidir. Önemli olan ülkenin kalkınması için herkesin bir tuğla koymasıdır. Fakat bu girişim var olan tuğlaları da yıkacaktır. Siyasi irade çok yanlış yoldadır.”

Hüseyin Yayma (Prof. Dr. Gazi Ü.): “Kürt çadırı + Yörük çadırı = Tek çadırın çocuklarıyız. Aklım sizden fazla değil. Akıl, Anadolu insanında var. Bu topraklar kimsenin toprakları değildir!”

***

Sonuç olarak son yirmi yılda ülke pek çok şey kaybetti; hem maddi hem de manevi olarak. Maddi şeyler kazanılır, tamir edilir fakat manevi değerler tekrar geri gelmez. Adam kandıran partinin kuyruğuna takılan ülkücüler, milliyetçiler, ülküdaş dedikleri dostlarını, sosyalistler/Marksistler inandıkları ideolojilerini kaybettiler. Siyasal İslamcılar ise “din” soslu makarnaya tamlık gösterip imanlarını sattılar. Sonuçta ülke bu hale getirildi. Şimdilerde yeniden bir “açılım/saçılım” lafları dolaşmaya başladı. Türkiye örgütlü cehaletin pençesinden kurtulmadıkça her gün yeniden “açılım” saçmalıkları konuşulabilir. Bu kez millet hiç af etmeyecektir.